
Kısacık çay molasında işçi arkadaşlarımızla dinlenirken bir sohbet başladı. Aramızda Koç’un bir fabrikasında yıllardır çalışan bir misafirimiz de vardı. Ahmet ağabey sık sık bizim çalıştığımız fabrikaya iş için gelir, gelirken de sağ olsun, eli boş olmaz. Hoş geldin, selam sabah, çoluk çocuk nasıl derken sohbet rızkımızı kimin verdiğine geldi.
Ahmet ağabey: Rızkı veren Allah, Koç yalnızca vesile oluyor buna.
Gülay: Rızkı veren Allah da çalan kim Ahmet ağabey?
Gülay bu soruyu sormuştu çünkü Ahmet ağabeyin her zaman ücretinin çok düşük olmasından şikâyet ettiğini biliyordu. Mesai yapmasına rağmen geçinemiyor, borçlarını ödeyemiyordu. Ahmet ağabey biraz duraksadı. Ne diyeceğini bilemedi ve bir diziden küçük bir kesit aktardı. Dizide hoca rolündeki kişi ziyaretine gelen arkadaşına şöyle diyormuş: “Biz bu dünyada bir sınavdayız. Başımıza gelene boyun eğmeli, şükretmeliyiz. Bizim görevimiz sınavımızı layıkıyla geçmektir.” Sonra Ahmet ağabey ekledi: “Rabbim bana bunu layık görmüş. Hayır da şer de Allahtan demeyi bilmeliyiz.”
Aramızda iş kazası geçirmiş olan Salih, parmakları kesilmiş ellerini göstererek “Allah’tan gelene lafımız yok. Ama şer patrondan geliyorsa buna kader denir mi?” diye sordu.
Ahmet ağabey: Allah aşkına, bir işçinin iş kazası geçirip sakatlanmasında ya da canını kaybetmesinde bir patronun ne gibi bir çıkarı olabilir? Neden bilerek isteyerek buna neden olsun?
Bir süre sessizlik oldu. Ben devam ettim: “Elbette patronlar işçilerin iş kazası geçirmesini istemezler. Bundan bir çıkarları yoktur. Ama o halde neden iş kazası olmasın diye önlem almazlar?
Bu sorum üzerine yine bir sessizlik oldu. Devam ettim: “Çünkü o önlemler işçiyi korur, işçi için hayati önemdedir. Ama patronların gözünde yalnızca masraftır. Gülay ve Salih çok haklılar. Patronlar az ücret vererek, rızkımızı kazandığımız şu ellerimizi sakatlayarak rızkımızı çalıyorlar. Soma’da 301 madenci kardeşimizi kaybettiğimizde siz de çok üzüldünüz, değil mi? Eğer oradaki patronlar gerekli önlemleri almış olsaydı 301 değil 1 kardeşimiz bile canından olmazdı. Ama önlem almayan patronlar yüzlerce işçinin canını hiçe saydılar. Patron bakıyor, iş güvenliği önlemlerini almazsa ödeyeceği ceza o önlemlerin maliyetinden çok daha düşük, önlem almıyor. Parasına kıyıp da işçinin canını korumayı düşünmüyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği diye bir kanun var ama hiçbir caydırıcı etkisi yok. Tam tersine, patron zerrece sorumlu tutulmuyor iş kazalarından, işçi ölümlerinden. Şimdi bir daha düşünelim bakalım, işçilerin sakat kalıp ölmesinin ardında patronların bir çıkarı var mı yok mu?”
Mola biterken son kez Ahmet ağabeye takılmadan edemedim, izlediği dizilerde anlatılanlara bir de bu gözle bakmasını söyledim.
Bizi bize, kendi sorunlarımıza yabancılaştıran patronlar sınıfı, onun politikaları, yalanları ve medyasıdır. İşçilerin bu yalanları fark etmesi, yan yana gelmesi, rızkını, onu çalan patronlardan geri almak için mücadele vermesi çok önemli. İşçi sınıfı ancak o zaman “sınavını” layıkıyla verecektir. Bu açıdan bilinçli işçilere çok iş düşüyor.