
Biz işçilerin en sevdiği saatler bir paydos saatleri, bir de molalardır. Ancak o zamanlarda bir soluk alıp, derin bir nefes çekip belimizi doğrultuyoruz. Yine bir çay molasına çıktığım sırada, telefonumu yere düşürmemle birlikte sohbete başladık arkadaşlarla.
Mehmet ağabey, “kardeşim, zenginsin galiba, telefonu yere attığına göre” deyince, ben de “olsun ağabey bu ayki maaşımla yenisini alırım. Asgari ücret az değil hani, dünyanın parası harca harca bitmez” dedim.
Montaj bölümünden Ayşe de muhabbetimize girerek, “ne yani senin harca harca bitmez dediğin 1400 lira mı?” dedi. “Aşk olsun Ayşe, zam yaptılar ya, asgari ücret 1603 lira oldu ya, az mı yani?” dedim. Ali ağabey de muhabbetimize girince tam olduk. “Ben 12 saat çalışıyorum, aldığım ücretle kıt kanaat geçiniyorum. O da birini alsak öbürüne yetmiyor, ayda belki sadece bir kere, bir Pazar günü aynı sofraya oturabiliyoruz. Sen nasıl harcıyorsun da bitmiyor Allah aşkına?” diye sordu.
Ben cevap veremeden Mehmet ağabey devam etti: “Geçen hanımı, çocukları aldım, markete gittik. Bir şeyler alalım dedik, ama nerde, çocukların istediği şeyleri bile alamadım. Utandım vallahi, gece gündüz çalış ama kazandığın para ancak kiraya, vergilere, faturalara bir de yarı buçuk karnını doyurmaya yetsin. Bizimkisi yaşamak mı?”
Ali ağabey “haklısın kardeşim” dedi. “Geçen Pazar mesaiye kalmadım. E, çoluk çocuk çıkalım biraz dolaşalım, gün yüzü görelim diye düşünmüştüm ama nerdeee! Pazar oldu, ayağa kalkmaya dermanım yok. Sabahın karanlığında evden çıkıp akşamın karanlığında eve dönüyoruz. 12 saat çalışmaktan canımız çıkıyor. Bir Pazar evde kaldım, onda da ters döndüm, yerimden kalkamadım yorgunluktan. Nasıl dışarı çıkayım? Hayatımız her geçen gün zorlaşıyor.”
Mehmet ağabey; “verdiğim emeğe bakıyorum, aldığım ücrete bakıyorum, bu nasıl düzen anlamıyorum, karnımızı zor doyuruyoruz” dedi.
Ayşe; “memlekette dedemden kalma bir arsa var, gidip köye yerleşeceğiz. Eker biçer karnımızı doyururuz. İki kişi çalışıyoruz yine de yetiremiyoruz burada.”
Mehmet ağabey; “geçti o günler, boşa hayal kurma Ayşe bacı. Mazot fiyatları almış başını gitmiş, nasıl ekip biçeceksin, mazot parasını karşılayamazsın.”
Ali ağabey; “eeee, ne olacak bu milletin hali? Öyle olmuyor, böyle olmuyor. Ne yapacak bu insanlar, böyle yaşanır mı?”
Yaşanmaz, yaşamak böyle olmaz! Ama her birimizi ayrı ayrı bir lokma ekmek derdine öyle bir düşürmüşler ki, karnımızı doyurmayı düşünmekten başka bir şey düşünemez olmuşuz. Hepimizin derdi ortak: Ekmek parası. Ama derdimizi çözmek için yan yana gelmek yerine paramparça edilmişiz. İnsanın karnı doymazsa başka bir şey de düşünemezmiş. Mesela insanca yaşamanın ne demek olduğunu. Çünkü yaşadığımız bu hayatlar kurulmuş robotlar gibi, her gün bir öncekinin tekrarı. Ama biliyorum ki bugün bu hayatları yaşayanlar paramparça edilmiş işçi sınıfıysa, yine insanca yaşanacak dünyayı kuracak olanlar da ancak işçi sınıfı olacak. Derdimiz ortaksa, çözümümüz de birlikte mücadele etmekten başka bir şey olamaz.