Patronlar sınıfı, tıpkı köle sahibi efendiler gibi, kendilerini tüm dünyanın sahibi olarak görüyor. Üretilen her şeye el koyuyor, üretenlere köleden daha beter davranıyor. Dünyadaki her şeyi, milyarlarca işçi ve emekçi üretiyor ama her şeyi üretenlere ise kırıntılar kalıyor. Dünyada her 9 insandan biri aç ve her 4 saniyede bir insan açlıktan ölüyor. Açlık yüzünden ölenler hastalıklardan ölenlerden daha fazla. Milyonlarca insanın açlıktan kurtulmasını sağlayabilecek milyar dolarlar savaş bütçesi olarak kullanılıyor. Dünyada 11 milyon çocuk yetersiz beslenmeden ve önlenebilir hastalıklardan kaynaklı olarak 5 yaşına gelmeden hayatını kaybediyor. 2,4 milyar insan sağlık hizmeti alamıyor. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 4,6 milyar insan sağlıklı bir yaşam sürdüremiyor. Dünya nüfusunun yarısı günde 2 dolardan az parayla geçinmeye çalışıyor. 1 dolardan az parayla geçinenlerin sayısı en iyimser tahminle 1,2 milyar. Milyarlarca insan bu durumda yaşamaya çalışırken dünyanın tepesindeki bir avuç insan zevk ve sefa içinde yaşıyor.
Ülkemizde de 6 milyonu aşkın insan işsizliğin pençesinde kıvranıyor. Her 5 gençten biri işsizlikten muzdarip. Milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşıyor. Hayat pahalılığı tırmandıkça tırmanıyor. Geçinemediği için intihar edenler günden güne artıyor. Milyonlarca genç, işsiz olduğu için kendilerine yuva kuramıyor. Yaşadığımız kapitalist dünya tüm ömrü çalışmakla geçen işçilere çileli bir yaşam dayatırken, patronlara ve çocuklarına zevk ve sefa sunuyor. Peki, nasıl oluyor da bu dünyanın böyle dönmesine milyarlarca insan razı oluyor?
Milyarlarca insan adeta gözleri göz bağıyla bağlanmış gibi, olanı biteni anlamaktan uzak ve aciz durumda. Egemenlerin medyası milyarlarca insanın bilincini esir almış durumda. Her gün yeniden yeniden yaşananları ters yüz ederek anlatıyor. Düzen sahipleri, işçi sınıfının çocuklarını küçük yaşta eğitim kurumlarında şekil veriyor. Ağır iş koşullarının altında ezerek, çalışmaktan başka bir etkinliğine izin vermiyor. İşçiler, evde geçirdiği zamanlarda da eğlence, magazin, futbol ya da yalanlarla örülü programlara mahkûm ediliyor.
İnsanlık, hiçbir zaman zulme, sömürüye topyekûn boyun eğmemiştir. Uzun süre sessiz kalmış, korkutulmuş, sindirilmiş milyonlarca insan tarihin öyle bir anı gelmiş ki, harekete geçip korku duvarlarını aşmış, kendilerini ezen sorunlara karşı mücadele etmeyi bilmiştir. Tarih bu tür örneklerle doludur.
Yaşadığımız sorunlardan kurtulmanın yolu, tarihteki örneklerin de gösterdiği gibi sorunlara karşı birlikte mücadele etmekten geçiyor. İşçi Dayanışması bültenimiz tam 10 yıldır inatla bu mücadele için her ay çıkıyor. Hayatı üretenler biz işçileriz. Hayatı güzelleştirecek güce sahip olanlar da bizleriz. İşçi Dayanışması bültenimiz işçi kardeşlerimizin buna olan inancını güçlendirmek için çalışıyor. Yalanların yerine gerçekleri koyuyor. Sadece sorunları anlatmıyor, çözümünü de gösteriyor. İşçi Dayanışması tüm dünya işçilerine kardeşlik eli uzatıyor. Dünyada yaşanan her sorunun, bizim sorunumuz olduğunu anlatıyor. Yaşadığımız sorunların ortak olduğunu, kaynağının yaşadığımız kapitalist sistem olduğunu anlatıyor. Dünya işçileri olarak göbekten birbirimize bağlı olduğumuzu, dünyada yaşanan tüm sorunlara karşı duyarlı olmamız gerektiğini gösteriyor. Birlik olduğumuzda, mücadele etmeye başladığımızda, yağmur taneleriyken bir sele dönüşüp dünyayı değiştirebiliriz. Yeter ki buna inanalım. Bu inançla İşçi Dayanışması’nın 10 yılını kutluyorum.