Son zamanlarda sosyal medyadan arkadaşlarımın izlettirdiği ve neredeyse herkesin gündemine giren iki video var. Bu videolarda kimi şeyler dikkatimi çekti. Üzerine düşündükçe aslında nelerden mahrum kaldığımız ve farkında olmadan azıcık bile olsa bu duyguları yakaladığımızda nasıl herkesin hoşuna gittiğini anladım. İlk video bir kadının “yılan, korktun mu” diyerek başlayıp kime ve ne sebeple söylediği bilinmeyen benzeri şeyleri söylediği bir video. İkincisi ise bir arkadaşına şelaleyi gösterip (ne kadar şelale olduğu bir tarafa bırakılacak olursa) “mükemmel anlatmaya gerek yok” diyen bir adam. Bu iki video izlenme rekorları kırdı, herkesin dilinde dolaştı ve taklitçileri aynısını yapmaya çalıştı, çalışıyor. Birisi çıkıp “yılan, korktun mu?” diye soran bir video yayınlıyor ve nedense yüz binlerce insan bunu izliyor.
Sinema, televizyon, diziler, filmler, yarışma ve tartışma programları, sosyal medya ve hayatımızın işten arta kalan neredeyse her anını dolduran bir dünya medya aracı. Bunların tümü işçi arkadaşlarımızın hayatının bir parçası haline gelmiş durumda. Kapı komşusunun ya da iş arkadaşının sıkıntılarını bilmiyor ama bilmem ne dizisindeki bilmem kimin sorunu için oturup ağlıyor. Gariban anam bile bir Hint dizisindeki karakteri bana benzetip “yavrum, yavrum” diye sevebiliyor ve bunu konu komşuya söylemekten çekinmiyor. Örnekleri daha da çoğaltabilirim. Hatta siz de çoğaltabilirsiniz ama esas mesele insanların birbirlerine duygularını bir artist gibi oynuyor olmaları! Ya da anne babası onun ihtiyaçlarını karşıladığı sürece onları çok seven ama istediği bir şey yapılmadığında demediğini bırakmayan bir çocuk. Ya da onun için öleceğini söyleyip iki gün sonra kavga, dövüş, hakaretlerle ayrılan sevgililer. Herhalde bu örnekleri de arttırmak mümkün.
Dostlar kapitalizmin işçi sınıfına dayattığı kültür ve insan ilişkileri sınıf kardeşlerimizi en güzel insani duygulardan mahrum hale getiriyor. Mesela kapımızı açtığımızda sıcak bir selam aldığımız komşularımız ya da işyerinde yanımızdan geçerken dostça “kolay gelsin” diyen arkadaşlarımız veya derdimizi, sıkıntımızı, sevincimizi anlatabileceğimiz kardeşten öte insanlar her geçen gün azalıyor. Oysa sınıfımızın ne kadar büyük bir tarihi, dayanışma gibi değerleri ve buna bağlı bir kültürü var. İnsani ilişkiler anlamında bugün bize dayatılanla karşılaştırılamayacak kadar değerli örneklere sahibiz.
Ben sınıf bilinçli bir işçi haline geldikten sonra kapitalizmin bana aşıladığı kötü duygulardan kurtulmaya başladım. Bencilliğin yerine paylaşımcılık, kâr ve çıkar ilişkisi yerine gerçek dostluk ve kardeşlik, yarışmacılık yerine dayanışma, kendi çıkarını düşünme yerine tüm toplumun çıkarını düşünme ve daha birçok huy, alışkanlık ve davranış. Biz işçiler kapitalizmin etkisinden kurtulduğumuz sürece ailemizle, eşimizle, arkadaşlarımızla daha güzel bir dünyada insan gibi yaşayabiliriz. Biz derneğimizde bu duyguları büyütüyoruz onun için yeni gelen arkadaşlarımız “burada başka bir hava var” diyerek farkı anlatmaya çalışıyorlar. Amacımız bütün dünyayı böyle güzelleştirmek. Ama bunun için bizi “aynı gemideyiz, biz bir aileyiz” diyerek kandırmaya çalışan ve bizim emeğimiz üzerinden zenginleşen, bu zenginliğini korumak için bizi her geçen gün daha da yozlaştıran patronlar sınıfını ve onun sistemi kapitalizmi ortadan kaldırmalıyız. Yerine herkesin bu zenginlikten bolca pay aldığı, çok daha az çalışıp yaşamaya çok daha fazla zaman bulduğu, dünyamızın tüm güzelliklerinden faydalandığı yeni bir dünya kuracağız, yeni yepyeni bir dünya!