Hep en iyisi olmak gerekiyor derler. Büyük düşüneceksin. Büyük işler peşinde koşacaksın. Bak dünyaya, hep en güçlü olanlar kazanıyor. O kazananlar servet içinde yüzüyor. Yatlar, katlar, son model arabalar, yani lüks bir yaşama sahipler. Patronların zenginliğini gözümüze sokarcasına her yerde reklam ediyorlar. Gençlerimize de bu yaşam fazlasıyla cazip geliyor. Lüks hayata özenen gençler kısa yoldan zengin olmanın hayallerini kuruyorlar. Hep bir yerlere “kapak atma” peşindeler: “Üniversiteye bir kapak atsam tamamdır. Bir dükkân açsam kesin köşeliğim, geçenlerde Ahmet kafe açmış, şimdi son model arabayla geziyor. Borsadan kısa sürede zengin olabilirim”. İşçi gençler bu hayallerin peşinde koşarken gerçek daha farklıdır aslında.
Geçenlerde bu hayallere kapılmış olan kardeşimle birlikte Dayanışma TV’de yayınlanan “Büyük Ülke Yoksul İşçi” [1] videosunu izledik. O lüks yaşamların neyin üzerinde yükseldiğini ve milyonlarca insana nasıl acılar çektirdiğini gördü. Aslında büyümenin kime hizmet ettiğini ve işçi gençlerin yırtma planlarının patronların değirmenine su taşımaktan öteye geçmediğini fark etti. Videoyu izlerken kafasını önüne eğdi. Ona, “n’oldu?” dediğimde, bana şöyle dedi “kendimi keriz gibi hissettim”.
“Yırtma” hayalleri, gençleri kapitalist düzenin kölesi olmaktan öteye geçiremez. Gençlerin zihinlerini bu bataklıktan kurtarmak ve onlara kardeşliğin, paylaşmanın, birbirine güvenmenin, sınıf gerçeğinin önemini anlatmak da bizlere düşüyor. Bizler de mücadele araçlarımızla birlikte sınıfımızın gençlerine güneşin yolunu göstereceğiz.