
İşyerinde bir kadın arkadaşımla yaptığım sohbeti sizlerle paylaşmak istiyorum. İşbaşında çalışırken bir kadın arkadaşım “sen çalışmayı seviyor musun” diye sordu. Ben de “çalışmayı seviyorum elbette fakat biraz daha kısa saatlerde çalışsak ve maaşımızı yüksek alsak daha çok severim” dedim. Arkadaşım “nasıl seviyorsun ki ben hiç sevmiyorum şimdi evde olsam ne güzel olurdu” dedi. Ben de “çalışmak biz kadınlar için daha güzel hem kendi ayaklarımız üzerinde durmayı öğreniyoruz” dedim. Arkadaşım da “tamam doğru söylüyorsun tabi sen bekârsın ben evliyim ev, iş, yemek, temizlik çok zor” dedi. Ben de sadece evliler bu sorunları yaşamıyor biz bekârlar da yaşıyoruz dedim.
Kadın arkadaşım haklı olarak çalışmaktan o kadar bıkmış ki bu sefer babasının geçmişte birikim yapmadığından ve çocuklarına bırakacak bir şeyi olmadığından yakındı. Bir laf vardır “gençken biriktir yaşlanınca harca” diye ekledi. Ben de arkadaşıma “babana niye kızıyorsun, aldığımız ücretler ortada, baban biriktiremedi de sen biriktirebiliyor musun?” diye sordum. “Nerde! Asgari ücretle ne biriktirebilirim ancak borç biriktirebiliriz” deyince ikimiz de güldük. Arkadaşıma yaşadığımız bu sorunların aslında ailemizle bir alakası olmadığını anlatmaya başladım. “Bugün işçilerin hepsi geçim sorunuyla karşı karşıya. Babalarımızdan bize miras kalmadı diye onları suçlamak doğru olmaz” dedim. “Eğer biz genç işçiler babalarımıza kızacaksak böyle gelmiş böyle gider diye düşündükleri, bizlere yıllardır bu düşünceleri aşıladıkları için kızmalıyız” dedim. Yoksulluk biz işçilerin kaderi değil, yaşam koşullarımızı düzeltmek için birlik olmaktan başka şansımız yok.