
Ben özel bir kursta öğretmen olarak çalışan bir eğitim işçisiyim. Haftanın altı günü ve günde yaklaşık on saati işte geçiriyorum. İşe gidip gelmek için de yaklaşık bir saat zaman gidiyor. Ayrıca ay sonunu getirmekte de zorlanıyorum. Özel derse gitmezsem yani ek iş yapmazsam bir sonraki aya muhakkak borç ile giriyorum. İş dışında bir gelirim yok. Kendime ait bir evim ya da arabam yok. Müsrif bir insan değilim. Buna rağmen geçinemiyorum. İşyerimizde hemen herkes aynı durumda. Herkes çok çalışıyor ve herkesin geçinme sorunu var. Başka işyerlerinde ve başka iş kollarında da durumun aynı olduğunu söylüyor arkadaşlar. Bu durum ortak bir sorun. Yaşamını devam ettirmek için çalışmak zorunda olan biz işçilerin çalışma süreleri uzuyor, gelirlerimiz düşüyor ve yaşamak için zaman kalmıyor. Yaşamak neydi? Bu yazı biraz bunun üzerine olacaktır.
Beslenme, barınma, sosyalleşme, sağlık, güvenlik temel ihtiyaçlarımız. Geleceğimizin güven altında olmasını isteriz. Bunun ötesinde öğrenmek, eğlenmek isteriz. Yaşamı yaşam yapan bu ihtiyaçların karşılanması değil mi? Bugün bu ihtiyaçlar karşılanıyor mu? Karşılanma bedeli nedir?
Marketler, pazarlar, dükkânlar ağzına kadar mallarla dolu. Şehirlerde yüz binlerce ev var. Şehirlerde çok kalabalık topluluklar halinde yaşıyoruz. Pek çok hastalık için çözüm üretildi. İnsan ömrü uzadı. Çok büyük bir zenginliğin, imkân ve olanakların içerisinde yaşıyoruz. Bu zenginlikleri biz işçiler üretiyoruz. Öte yandan bu zenginliklere, bu imkân ve olanaklara ulaşamıyoruz.
Hepinizin başına gelmiştir. İş çıkışı yorgun argın eve dönerken bir marketin meyve reyonunda almak istediğiniz bir meyveyi görüp de alamadan geçmek. Bir dükkânda beğendiğiniz bir kazağı, pantolonu alamadan çıktığınız pek çok akşam hikâyesi muhakkak vardır. Ya da fiziki koşulları çok kötü kiralık bir evde yaşayıp, güzel bahçeli bir evin yanından geçerken ne hissedersiniz? Fazla mesai ya da çalışma süresi uzun olan işiniz sebebiyle, vakit ayıramadığınız aileniz, arkadaşlarınız olmuştur. Merak ettiğiniz, gezip görmek istediğiniz bir yer muhakkak vardır. Peki gidebiliyor muyuz? Okumak istediğiniz bir kitap, çalmak istediğiniz bir müzik aleti? Ya da eğitim görmek, okumak istediğiniz bir okul?
Liste uzayıp gidiyor. Biz işçiler açısından her gün yaşadığımız pratikten iyi bildiğimiz üzere yoksunluk ağır basmakta. Bizim yaşamlarımız yaşam olmaktan çıkmakta. En temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak kadarına razı olmamız sesimizi çıkarmadan tüm yoksunlukları kabul etmemiz bekleniyor. Öte yandan üretilen tüm zenginlikler, imkân ve olanaklardan sınırsızca yararlanan bir topluluk da var. Kim olduklarını iyi biliyorsunuz: PATRONLAR sınıfı! Bizim gelirlerimiz düşerken, çalışma sürelerimiz artarken onların kârları ve zenginlikleri artıyor.
Kapitalizm toplumu iki sınıfa ayırmıştır. Biz işçiler ve karşıtımız olan patronlar. Bugün bizim payımıza ne düşüyor, yarın ne düşecek? Eğer birlik olmazsak, mücadele etmezsek yaşamlarımız daha da kötüleşecek. Bunu unutmayalım. Öte yandan başka bir dünya, başka bir yaşam mümkün. Herkese mücadele dolu günler dilerim.