Geçenlerde bir arkadaşla karşılaşmıştım, “iş arıyordun, buldun mu?” diye sordum. O da sitemkâr bir şekilde, “nereye gitsem vasıfsız işçi arıyorlar, ne yapayım bilemedim” dedi. Gerçekten de son yıllarda pek çok iş ilanında aynı ifadeyi görmek mümkün: Vasıfsız eleman aranıyor. İyi de patronlar neden vasıfsız işçi arasınlar ki?
İşçilere her ne kadar ikiyüzlüce “biz bir aileyiz, aynı gemideyiz” yalanlarını yutturmaya çalışsalar da, patronların nasıl ekmeğimize, aşımıza göz koyduklarını iyi biliriz. Vasıfsız eleman aramalarının temel sebebi asgari ücret ödemek istemeleridir. İşçiyi daha ucuza çalıştırmak için bir kılıfa dönüşmüştür “vasıfsız işçi” söylemi. Oysa herkes bilir ki işçi gerçekten vasıfsız olsa bile kısa sürede bir vasfa ulaşır, ama nedense maaşlar hep yerinde sayar.
Peki, patronların dört elle sarıldığı bu “vasıfsız”lık ne demek? Vasıfsız, adından da anlaşılacağı gibi, bir becerisi, iş deneyimi olmayan, niteliksiz kişi demektir. Gerçekten de biz işçiler beceriksiz miyiz? Niteliksiz miyiz? Biz işçiler beceriksiz isek eğer patronlar bu kadar serveti nasıl elde ediyorlar?
Yani dostlar patronların bu söylemleri tamamen bilinçlidir. İşçileri daha aza razı etmenin, aldığımız üç kuruşu daha aşağı çekmenin hesaplarıdır bunlar. Yani şairin de dediği gibi “onlar engerekler ve çıyanlardır, onlar aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları, tanı da büyü!”
Biz işçiler, patronların niyetini iyi okumalı ve aynı dünyada yaşamamıza rağmen ayrı dünyaların insanları olduğumuzu, birbirine karşıt sınıfların insanları olduğumuzu görmeliyiz. Çıkarlarımızın birbiriyle taban tabana zıt olduğunu görebilmeliyiz.
Nasıl ki elimizin emeğini gözümüzün nurunu birleştirdiğimiz zaman ortaya muazzam zenginlikler çıkarıyorsak, kendi geleceğimiz için de kollarımızı ve yumruklarımızı birleştirmeliyiz. İşte o zaman gerçek vasıfsızların kim olduğunu görürüz.