Büyük bir şantiyede çalışan bir işçiyim. Son zamanlarda çokça duyduğumuz işçilerin intihar teşebbüslerinden birini şantiyede yaşadık. 4 işçi kardeşimiz 10 katlı binanın en tepesine çıktı. Aylardır paralarını alamayan işçiler çözümsüzlük içinde debelenip durmuşlar ve çareyi intihara teşebbüs etmekte bulmuşlar. 1 saat kadar çatıda duran işçiler için patronlarının “atlarlarsa atlasınlar” dediğini öğrendik. İşçinin canının patronların nazarında önemsiz olduğunu iş güvenliği önlemlerini almadıkları için gerçekleşen iş kazalarından bildiğimiz için buna şaşırmadık doğrusu. Sonrasında işçiler paralarını aldılar ama işlerinden de oldular. Ayrıca yemeklerin kötülüğü, maaşların yatmaması gibi nedenlerle buna benzer olaylar şantiyede sıkça yaşanıyor.
Dünyada milyarlarca işçi çalışıyor, alın teri döküyor, zenginlikler üretiyor. Kocaman gökdelenleri, makineleri, eşyaları üreten işçilerdir. Buna rağmen düşük ücretler alan, fazla çalışan, işsiz kalan yine işçilerdir. Tüm bu çalışma ve yaşam şartları işçiler için katlanılmaz bir hale geliyor. Geçim derdi ve borçlar yüklendikçe yükleniyor işçilerin sırtına. Örgütsüz işçiler ise bu katlanılmaz durumdan intihar ederek kurtulmaya çalışıyor.
Gözünü kâr hırsı bürümüş patronların “işçinin sırtından ne kadar kazanabilirim” hesapları yapmaktan başka işleri yok. İşsizlik kırbacını kullanan patronlar işçilerin paralarını rahat rahat cebine indirebiliyor. Büyüdükçe büyüyen burjuvazi milyarlarca işçiyi evsiz, aç, işsiz bırakıyor. Her yerde kapitalist sistemin çürümüşlüğünü görüyoruz. Biz işçiler için kapitalist düzende rahat nefes almak diye bir şey yok. Kriz derinleştikçe yoksulluk büyüyor. Bir yandan fiziksel olarak çöküntü içindeyken bir yandan da psikolojik olarak ruh sağlığımız bozuluyor. Tüm bu zenginlikleri paylaşabilmemizin de rahat bir yaşama kavuşmamızın da tek çözümü bu düzene karşı örgütlü mücadeleye katılmaktan geçiyor.