
Dünyadaki tüm zenginliği biz işçiler üretiriz, ama bu zenginliklerden faydalanmaya gelince payımıza pek az şey düşer. İnşaat işçileri yaptıkları binalarda oturamaz, otomotiv işçileri ürettikleri otomobili kullanamaz, tekstil işçileri diktikleri giysileri giyemez, yemek şirketlerinde, restaurantlarda yemek yapanlar pişirdiklerini yiyemez ve daha bunun gibi birçok örnek… Geçenlerde bir arkadaşımın anlattıkları yine böyle bir örnekti ama bu sefer işin içine en temel insani ihtiyaç olan “üç kuruşluk” su girince bir kez daha öfkelendim ve sizlerle de paylaşmak istedim.
Arkadaşım bir kantinde çalışıyor. Belirli aralıklarla yüklü miktarda şişe su siparişi veriyorlar. Yine böyle bir gün siparişi getiren işçiler taşıma işi bittikten sonra ter içinde kalmışlar ve arkadaşımdan içmek için su istemişler. O da şaşkınlıkla: “Niye bizden istiyorsunuz? Bu kadar suyu siz getirdiniz bize zaten. İçebileceğiniz su yok mu?” diye sormuş. Onlar da çalışanların sulardan içmesinin yasak olduğunu, kendilerine ayrıca içme suyu verilmediğini söylemişler. Bu durum karşısında öfkelenen arkadaşım kendilerine gelen sulardan ne zaman isterlerse istedikleri kadar alabileceklerini söylemiş.
Arkadaşım bunu hayretle anlattı. Doğrusunu isterseniz ben hiç şaşırmadım ama bir kez daha kapitalist sisteme ve açgözlü patronlar sınıfına büyük bir öfke duydum. Kapitalizm böyle bir sistem işte! En temel ihtiyaçlarımızı bile patronlar bize çok görüyor. Bazen küçük gibi görünen şeyler insanın büyük resmi görmesini sağlar. Bir kez daha anladım ki kapitalist sistem yıkılmadığı sürece alın teri döken, tüm zenginlikleri var eden işçiler için insanca yaşanacak bir dünya olmayacak.