
Bundan 132 yıl önce, 1886 yılında Amerikan işçi sınıfı 1 Mayıs’ın önünü açtı. Ağır çalışma koşulları ve sefalete karşı, işçiler “8 Saat Çalışma, 8 Saat Dinlenme, 8 Saat Canımız Ne İsterse!” diyerek mücadeleye atıldılar. Büyük grevler düzenleyen on binlerce işçi, patronlar sınıfının saldırılarıyla karşı karşıya kalıyordu. 1 Mayıs gününde ve takip eden günlerde düzenlenen gösteriler sırasında 6 işçi katledilmişti. Ertesi gün yüz binlerce işçi bu katliamı protesto etmek üzere Haymarket Meydanı’nda toplandı. Polis işçilerin etrafını sarmıştı. Meydanda bir bomba patlatıldı, 10 işçi yaşamını yitirdi yüzlercesi yaralandı. Burjuvazinin tezgâhladığı bu katliamdan işçi önderleri sorumlu tutuldu. Albert Parsons da o işçi önderlerinden biriydi ve diğer üç işçi önderiyle birlikte idam edildi. Yaşamı pahasına mücadele etmiş bu onurlu işçi önderi idam edilmeden önce yazdığı mektubunda sadece çocuklarına değil gelecek işçi kuşaklarına da sesleniyordu. Kulak verelim;
“Bu kelimeleri yazarken adlarınızın üstüne gözyaşlarım damlıyor…
Bir daha hiç karşılaşmayacağız. Ah, sevgili çocuklarım, nasıl içten, derinden seviyor sizi babacığınız. Bir gün zaten gidecektim… Ama şimdi daha mutluyum. Babanızla gurur duyabilirsiniz. Bir gün diyeceksiniz ki;‘bizim babamız haklıydı ve gitti’.
Sevdiklerimiz için yaşamakla gösteririz sevgimizi ve gerektiğinde sevdiklerimiz için ölmekle de gösterebiliriz sevgimizi… Ben tüm bir insanlık için var olduğumun bilincindeydim. Size de böyle bir görev emanet ediyorum yavrularım. Kendiniz için değil tüm insanlık için var olun. Mücadeleniz hep haksızlığa uğrayanlar için olsun. Böylece insanlık size minnettar kalacaktır. Gurur duyabilirsiniz çocuklarım… Babanız haklı bir dava için gidiyor.
Hiç bir zaman hayat böyle geldi böyle gidiyor demeyin. Erdemli ve cesaretli olun. Korkmayın hiçbir zaman! Erdeminiz size cesaret verecektir. İyilikleriniz hiç unutulmayacaktır. Dünya var oldukça geride bıraktığınız şerefli yaşam başkaları tarafından anılacaktır. Anılmayacağını bilseniz bile siz iyilik, doğruluk ve adaletten ayrılmayın.
Sevgili evlatlarım hayattan hiçbir zaman nefret etmeyin. Tanrı bize insanca yaşayalım diye bu dünyayı verdi. Sorumlusunuz yavrularım! Haksızlıkların karşısında durun, sessiz kalmayın. Benim hayatımı ve doğal olmayan haksız ölümümü başkalarından öğreneceksiniz. Babanız, özgürlük ve mutluluk uğruna gönüllü olarak canını vermiş bir kurbandır. Size miras olarak şerefli bir ad ve tamamlanacak bir görev bırakıyorum… İnsanları sevin, haksızlık yapmayın, yapana da ses çıkarın! Babanız şerefli bir insan. Onun adına örnek olun. Onu koruyun, bu yolda yürüyün. Kendinize karşı doğru olun, o vakit başkalarına karşı sahte olamazsınız. Yaratıcı, uyanık ve neşeli olun… Çocuklarım, değerli varlıklarım; bu mektubu yalnız sizin için değil, daha doğmamış çocuklar için de yazıyorum, ölen birçok kişinin ölüm yıldönümlerinde de okumanızı istiyorum.
Yavrularım, elveda…”
Bu mektup Albert Parsons’ın bizlere vasiyetidir. Bugünün işçi kuşakları olan bizler, Albert Parsons ve onun gibi yaşamı pahasına işçi sınıfının mücadelesine sarılmış tüm mücadeleci işçi önderlerini saygıyla anıyoruz. Parsons’ın ve nicelerinin bizlere miras bıraktığı mücadele bayrağını yükseltmek, emanet ettikleri görevi tamamlamak için çalışmak boynumuzun borcudur. Bu bilinçle haydi 1 Mayıs’a, Parsonsların bayrağını en yukarı kaldırmaya!