Hayatımızın her günü evde, sokakta, molalarda, serviste, aslında yaşamın olduğu her yerde işçi sınıfının mücadelesini, deneyimlerini, tarihini konuşmamız gerekir. Çünkü geçmişten geleceğe sınıfımızın tarihini aktarmazsak, sahip çıkmazsak patronlar sınıfı türlü oyunlarıyla bize gerçekliklerimizi unutturur. Çünkü bu gün güçlü olan patronlar sınıfı ve işçi sınıfını susturmak, birbirinden uzaklaştırmak, mücadeleye yabancılaştırmak için ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar. Okullar eğitimin, öğrenimin başıyken ben işçi sınıfının tarihini yani benim ve benim gibi insanların gerçek tarihini ancak mücadele eden işçilerden öğrendim. Ve benim çocuğum da okuldan değil, benden, mücadeleci işçi abileri ablalarından öğrenecek.
Havalar ısındı, çiçekler köşe başlarından boy verdi, yeşilim otluklar her bulduğu toprak parçasından atlayıveriyor dışarı. Biz de arkadaşlarla bir çay bahçesinde oturalım, hem güneşin sıcaklığını duyalım hem de sıcak bir dost sohbeti yapalım dedik. Bir de küçük kızım var sekiz yaşında. Laf aramızda güzel mi güzel bir cimcime! Hani şimdi siz dersiniz ki kargaya yavrusu şahan gelirmiş ama görseniz o umutla bakan meraklı gözlerini anlarsınız beni ya, neyse. Güzel kızımı da aldım yanıma buluştuk arkadaşlarla, koyu bir sohbete daldık. O sırada kızım da kâh bizim yanımızda duruyor kâh çimenlerde oraya buraya koşturuyordu. Bir gözüm kızımda kulağım sohbette başladık konuşmaya. 1 Mayıs’ın anlamı, tarihte nasıl mücadeleler verildiği, o zamanın koşullarının zorlukları, 14-16 saat çalışmanın nasıl 8 saate düşürüldüğü, bu mücadele uğruna ne canlar verildiği, ne bedeller ödendiği… Uzun uzun konuştuk. Şimdi ise birçok işçinin işten atılma korkusuyla nasıl sindirilip susturulduğunu, korkudan işçilerin bugün yine uzun iş saatlerine razı edildiğini, düşük ücretler yüzünden hafta sonları bile mesailere gitmek zorunda kaldığımızı ama bunu değiştirecek olanın yine bizler olduğumuz üzerine devam etti sohbetimiz.
Saatler geçmiş sohbete doyum olmuyor ama ertesi sabah hepimiz erkenden işe gideceğimiz için vedalaşıp ayrıldık. Ben de kızımla evime gittim. Ertesi gün her zamanki gibi kızım okuluna, ben de işime gittim. Akşamında yine yorgun argın eve döndüm, hanım kapıyı açtı, “gel gel bak kızın yine neler yapmış” deyince bir meraklandım. Çağırdım kızımı “anlat bakalım ne yaptın da annenin diline dolandın sen?” diye sordum kızıma. Kızım da “babacığım bir şey yapmadım. Dün siz 1 Mayıs’ı konuşuyordunuz. Ben de okula gidince arkadaşlarım da öğrensin diye öğretmenimden 1 Mayıs’ın ne olduğunu anlatmasını istedim o kadar” dedi. Ben de “ne cevap verdi?” diye sordum haliyle. Bu sefer de “müdür beye sor, o anlatsın” demiş. “Bu sefer de” diyorum çünkü daha önce de arkadaşlarla grev üzerine konuşurken bizi dinlemiş. Ertesi gün okulda arkadaşlarına “bütün gün okuldayız, bir de eve gidip ödevleri yapıyoruz ama karşılığında ne maaşımız var ne de sosyal haklarımız” diyerek onları greve çıkarmak istemişti. Şimdi de “bu ne biçim öğretmen? Hiçbir şey bilmiyor, bir de beni müdüre gönderiyor” diye sinirli sinirli anlattı olanları. Ben de bilmediklerinden değil, korkularından konuşamadıklarını anlattım.
Çocuklarımız gerçekleri bilerek büyümeli, yalanlarla, ezberlerle değil. Ben işçiyim, yıllardır emeğimle alnımın teriyle kazanıyorum hayatımı bu sömürü sisteminde, tüm işçiler gibi. Bizim çocuklarımız da işçi olacak ve ben benim çocuğumun da dünyanın tüm çocuklarının da böylesi çalışma koşullarında çalışmasını, böyle bir düzende kirlenerek yaşamalarını istemiyorum. Bu yüzden hep birlikte mücadeleyi büyütmeli ve bu sömürü düzenini söküp atmalıyız yerinden.
Bu 1 Mayıs’ta da kızımla ve dünya işçi sınıfıyla birlikte haykıracağız “YAŞASIN 1 MAYIS, YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ.”