Ailelerimiz küçüklüğümüzden beri bizlere, “daha iyi para kazanabileceğimiz” meslekler seçmeye çalışır. Çocukken “ne olacaksın büyüyünce?” diye sorduğunda büyüklerimiz, doktor, mühendis, mimar, öğretmen olmayanımız yoktur. Hayatını kıt kanaat geçinerek sürdüren emekçi ailelerimizin dilinden “çocuklarım okusun da kendini kurtarsın” cümlesi hiç eksik olmaz. Ve çocukları üniversite okusun diye de elde avuçta ne varsa feda etmeye, kredi çekmeye, fazla mesailere ve ek işlere gitmeye razıdırlar.
Biz bu satırları üniversite okuyan ve mezun olup iş bulamayan milyonlara ithafen yazıyoruz. Hepiniz biliyorsunuz ki, artık çoğu işyerinde tecrübesiz işçi çalıştırmıyorlar. İş başvurularında daha önce nerede çalışıldığı ve kaç yıllık iş tecrübesi olduğu soruları soruluyor. İş ilanlarına baktığımızda ilk olarak “alanında deneyimli” kriterini görüyoruz. Hangi iş olursa olsun deneyim şart! Üniversitelerde çoğunlukla işe yaramayan “teorik” bilgilerle beyni doldurulan bizler, sıra iş hayatına gelince sudan çıkmış balığa dönüyoruz. İşverenler de bunu çok iyi bildikleri için yetiştirmek üzere eleman alıp vakit kaybetmek istemiyorlar. Hazır yetiştirilmiş, tecrübeli, işlerini istedikleri gibi yürütecek işçiler arıyorlar.
Buraya kadar zaten bildiğimiz şeyler. Biz de bunu bildiğimiz için üniversite son sınıftayken bölümümüzle ilgili bir işte staj yapalım, hem üç beş kuruş kazanırız hem de iş tecrübesi ediniriz diye düşündük. Başladık staj ilanlarına bakmaya. O da ne?! İlanlara bakınca donduk kaldık: “Deneyimli stajyer aranıyor!” Daha önce gönüllü stajyer arandığını duymuştuk; tecrübe edinmek için para almadan birkaç ay çalışıyorsun. Ama deneyimli stajyer boyutuna geçtiğimizi bilmiyorduk. TDK, stajı; “Herhangi bir meslek edinecek olan kimsenin geçirdiği uygulamalı öğrenme dönemi” diye tanımlıyor. Yani deneyim meselesi aslında stajın anlamına ters bir şey. Ama patronlar için daha fazla kâra giden her yol mubahtır. Az para ver, dilediğin gibi sömür, ne âlâ! Dememiz o ki, okuyoruz ama kendimizi kurtaramıyoruz yoksulluktan, uzun çalışma saatlerinden, düşük ücretlerden. Artık şunu anlamalıyız: İçinde yaşadığımız sistemde bireysel kurtuluş YOK! Patronlar için daha fazla çalışarak, ter dökerek üç kuruş daha fazla kazanarak da kurtulamayız. Gün be gün “Bunu da mı duyacaktık!” diye kötü haberler almaktan usanmadık mı? Öyleyse ne duruyoruz? Gelin dünya işçilerinin mücadele günü olan 1 Mayıs’ta kendimiz için bir şeyler yapalım. Gelin 1 Mayıs’ta UİD-DER saflarında güçlü bir şekilde taleplerimizi haykıralım!