Patronların bize verdiği değer işte bu kadar. Çalıştığım işyeri iç çamaşırı üretimi yapıyor. Birkaç senedir işyeri tatile çıkarken, üretilen ürünlerden işçilere poşetler içinde hediye dağıtıyor. Akşam mesaisi devam ederken dağıtım yapacakları haberini aldık. Paydos zili çaldığında hepimiz soyunma odalarına acele bir şekilde indik her zaman olduğu gibi.
Üzerini değiştiren aşağıya iniyor. Ben de üzerimi değiştirip kart basmak için aşağıya indiğimde geçici bir şok yaşadım. Herkesin elinde bir poşet kolilerin başında bir şeyler ayıklıyorlar. Hazırlanmış bir şey yok ortada. Kendimiz kolilerden bulup alacakmışız istediklerimizi. Beş, altı tane koli koymuşlar, içine de atmışlar gelişi güzel bir şeyler; satılmayan, elde kalan, bilmem ne zamanın ürünleri, seçelim diye. Hepimiz yorgunluğumuzu unutup düzgün bir şeyler bulacağız diye uğraştık. Bu telaşın arasında bir de ustabaşı tepemize dikilmiş acele etmemiz gerektiğini söyleyerek sıkıştırıp durdu. İşin özü şu ki patronlar yine bizlere yapacaklarını yaptılar. Birkaç kişinin dışında yüzü gülen pek yoktu. İhtiyacımız olanı bulamamıştık. Herkes bu durumdan şikayetçiydi. Arkadaşın biri sorumluları beceriksiz olarak görüyor ve organizasyondan anlamadıklarını söylüyordu. Kendisine, “bizleri çok güzel yönetiyorlar, akşama kadar canımızı çıkarıyorlar, gerçekten beceriksizliklerinden mi böyle oldu?” dediğim de bir şey demedi.
Sorun onların beceriksizliği değil, sorun bizlerden almaya alışmış patronların, bizlere yardım ediyormuş gibi sadaka dağıtıyor olmaları. Bu sayede “iyi patron” oluveriyorlar! Ama bu işin organizasyonunu bile doğru dürüst yapmaya ihtiyaç duymuyorlar. Bu kadarını yapmak bile zorlarına gidiyor.
Bu olanlarla, sohbet ettiğim arkadaşlara patronların bizlere vermiş olduğu değeri, patronlar için ne anlama geldiğimizi anlatma fırsatı bulmuş oldum. Örgütsüz olduğumuz sürece bizi bir böcek kadar değersiz görmeye devam edecekler.
Yaşasın İşçilerin birliği!