
Üniversiteye gelene kadar 1 Mayıs’ın ne olduğundan, işçi sınıfı mücadelelerinden bihaber, bireysel dünyamın içine hapsolmuş bir şekilde yaşıyordum. Daha sonra UİD-DER’in karşıma çıkması ve sonrasında onunla beraber ilerleyen yıllarda ise etnik kökenimin, dini inancımın, kültürel özelliklerimin dışında bizi daha geniş açıdan birleştirenin, asıl sahiplenmemiz gerekenin sınıf kimliğimiz olduğunu kavradım. 1 Mayıs nedir-ne değildir, biz işçi sınıfı için önemi nedir, UİD-DER ile öğrendim. Mesela hayatımdaki ilk 1 Mayıs’a da Gebze’de katılmıştım, UİD-DER safında beraber slogan atmak, taleplerimizi haykırmak, örgütlü olmak, birlik olabilmek gibi bir dolu şeyi UİD-DER ile yaşamak bu mücadeleyi daha fazla sahiplenmemi sağladı. Hakikaten de 1 Mayıs bizler için çok önemli bir mücadele günüdür. Sermaye düzeni ve onun kan emici, sömürücülerine inat bizler 1 Mayıs’ta taleplerimizi haykırıp, örgütlü gücümüzü ortaya koyuyoruz.
Hepimizin yüreğine umutsuzluk aşılamaya, bizleri mücadeleden koparmaya çalışan içinden geçmekte olduğumuz bu baskıcı, karanlık dönemde 1 Mayıs’ın birleşik ve kitlesel olarak kutlanması çok güzel bir şey oldu. İlk defa katılımın bu kadar kitlesel, yoğun olduğu bir 1 Mayıs’a katıldım. Milyonlar içinde yalnız olmadığımı daha da hissettim. Çarkı bozuk bu düzene HAYIR dedik, elbette demeye de devam edeceğiz. Üreten ellerin birlikteliğini görmek, el ele verip beraber yürümek dünyada yaşanacak en güzel duygulardan biri.
Güzel günlere olan hasretin katmerlendiği bu zamanda 1 Mayıs ruhuna UİD-DER kortejinde sahip çıkmış olduğumuz için çok şanslı insanlarız. İnsanız çünkü, günlerin getirdiği baskı, zulüm ve kana karşı hep birlikte bir çığlık olup yankılanıyoruz. Bu zulüm düzeninin, sömürü düzeninin böyle gitmeyeceğini haykırıyoruz. Bizi bölenlere inat ayrımların yapay olduğunu söyleyip sınıf kimliğimizle hareket ediyoruz.