
İşçi sınıfı olarak zor zamanlardan geçiyoruz. OHAL rejimi, KHK’larla saniyesinde çıkan kanunlar, yasaklanan grevler, işten atmalar, iş cinayetleri, artan işsizlik, düşük ücretler, düşük ücretlere karşılık Kemal Sunal’ın dediği gibi “zam da zam”. Şekere zam, zeytine zam, peynire zam, elektriğe zam, suya zam, kiraya zam! İşsizlik fonunun patronların hizmetine sunulması, pahalı ve kalitesiz sağlık hizmetleri, işçilerin asgari ücretine vergi bindirimi, patronlara vergi indirimi…
Şimdi böyle bir süreçte erken seçime gidiyoruz. Eğer ben bir patron olsaydım çok açık yüreklilikle söylüyorum var olan hükümeti sonuna kadar desteklerdim. Çünkü patronların çıkarına o kadar güzel yasalar, düzenlemeler, indirimler, teşvikler yaptı ki arkasından gitmemek işten değil. Ama işin gerçekliğine dönelim. Bizim gerçekliğimiz İŞÇİ SINIFINA ait olmamız. Cumhurbaşkanı bir konuşmasında grevleri ıvır zıvır diye niteleyip OHAL’i grevleri bastırmak için kullandığını söylemişti. Peki, soru bir: Grevlerin yasaklanması biz işçiler için hayırlı bir şey mi hayırsız bir şey mi? İki, yakın bir zamanda TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu “zorlaştırmayın kolaylaştırın” diyerek sermayenin önündeki engelleri hükümetle el ele vererek nasıl bir bir kaldırdıklarını anlattı. Arabuluculuk yasasını neden getirdiklerini, patronlar için yapılan vergi indirimlerini, istihdam ücretlerinin düşürülmesini, KOBİ’lerden iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının kaldırılmasını… Söylediklerinin hepsini yaptılar ama patronların işini kolaylaştırmak için. Peki, 2017 referandum öncesinde verilmiş sözler vardı taşerona kadro, çocuk bakım yardımı onlara ne oldu? Taşeron işçilerinin çoğu kadroya alınmadı, hâlâ taşeron kan emmeye devam ediyor. Kadroya almak için sınava sokup Madonna’nın köpeğinin adını sordular, zorunlu olarak geçmişe dönük hakları nedeniyle açtıkları davalardan feragat ettiklerini belirten dilekçeler imzalattılar, çok sayıda taşeron işçiyi işsiz bıraktılar. Babaannelere verilen toruna bakma yardımı ise geçtiğimiz Mart ayında sonlandırıldı.
Günden güne zorlaşan bizim yaşamlarımız. Çalıştığımız fabrikalarda, maden ocaklarında, servislerde her gün ölümle burun buruna geliyoruz. Açlık sınırında ücretler alan bizleriz ama bizlerin ürettikleriyle zenginleşen patronlar ve onların temsilcileri. Hakkımız olanı almak için greve çıktığımızda “milli güvenliği bozuyorsunuz” diyerek boyun eğmemizi isteyen onlar. Aslında “milli güvenlik” diye kodladıkları şey, patronlar sınıfının güvenliğidir. Ama bunu açtıktan söyleyemedikleri için “milli güvenlik” diyorlar. O yüzden diyoruz ki, grevlerimizi yasakladığınız için, iş cinayetlerinde bizleri kurban ettiğiniz için, haklarımızı alenen patronlara peşkeş çektiğiniz için yetti artık! Bu çarkı bozuk düzene HAYIR diyoruz!