
Fabrikada yağız bir delikanlı var. Evli ve iki çocuğu var. Zaman zaman rapor alır, işyerinde bunalım takılır. Hep bir çıkış yolu bulmak peşindedir. İddaa oynar, şans oyunlarına ilgi gösterir. Arada bir kazansa da çoğu zaman kaybeder. İşçilerden kimi zaman borç ister, kimi zaman kaderine küfreder. Güvercin de besler. Bu nedenle lakabı da “Kuşçu”dur.
Kuşçu herhangi bir işçi vardiya amirinden izin istediğinde şöyle söyler: Amir sana izin verir ama ben istesem katiyen izin vermez. Kuşçu’nun şöyle bir fikri vardır, fabrikada yapılan haksızlıklar veya hak yemeler sadece kendisine özgüdür. Ona göre diğer işçiler kayrılmakta, korunmaktadır.
Kuşçu işten ayrılmak istiyor. Tazminatını almak, bir dükkân açmak ve kendi işinin patronu olmak istiyor. Artık bu fabrikada dikiş tutturamayacağını düşünüyor.
Sizce haklı mı?
Aslında Kuşçu’nun henüz bilmediği bir gerçek var. İşyerinde bütün işçiler sömürülür ve haksızlığa uğrarlar. Kuşçu çoğu işçinin kendisi gibi düşündüğünü de bilmez. İşçiler bu nedenle diğerini ezmek, rekabete girmek, amirlerin gözüne girmek için her türlü tavizi verirler.
Kuşçu ya patronlara bakıp gerçekleri görecek ya da bir uçtan diğer uca savrulmaya devam edecektir. İşyerlerindeki haksızlıklar tek tek işçilere özgü değildir. Yani sorun bireysel değil geneldir. Bu nedenle bireysel olarak hiçbir işçi kurtuluşa eremez.