
Bakış açısı ya da daha geniş kapsamıyla perspektif; bir konuyu, olayı ya da düşünceyi belli bir noktadan hareketle inceleme, olaya belli bir yönden bakma, bir nevi görüş açısı demektir. Peki, bu noktadan hareketle, bakmak, görmek ve algılamak aynı şeylerdir diyebilir miyiz?
Bu sorunun cevabını birlikte bulalım. Misal içinde yaşadığımız dünya adlı gezegen, acaba bütün canlılar için aynı şeyi mi ifade ediyor? Yani dünya üzerinde yaşayan tüm canlılar, her şeyi aynı oranda mı görüp algılıyorlar? Kediler dünyayı nasıl görüyor mesela hiç merak ettiniz mi? Ya da yılanlar, kelebekler bu daha uzatılabilir… Mesela kediler 200 derecelik bir görüş açısına sahiptir. Yani insanda bu 180 dereceyken, kediler daha avantajlı zannedebiliriz. Oysa kediler miyoptur, uzağı net göremezler. Hatta bizim algıladığımız canlı, parlak renkleri, onlar soluk ve pastel tonlarda görürler. Böyle bakınca, 200 derecelik görüş açısı, aslında tek başına yeterli değilmiş öyle değil mi?
Ya yılanlar… Genelde insanların korktuğu, karşılaşmaktan hiç hazzetmediği canlılardır. Görme duyusu onlarda da farklıdır. Göz çukurlarında termal ısı algılayıcıları vardır. Bu sayede ortamdaki en ufak ısı değişimini fark edebilirler ve ortamı algılayabilirler. Ama tüm renkleri algılayamazlar. Yaşamları boyunca görme ve algılama yetilerini, sadece hayatta kalmak ve avlanabilmek için kullanabilirler. Yani ortamdaki 0,003 santigratlık bir ısı değişimini bile saniyenin onda birinde algılayabilen bu canlılar, sadece bulundukları noktayı görüp algılayabilirler. Ve kelebekler! Doğanın mucizesi, adeta dönüşümün harikulade dansı diyebiliriz kendilerine. Binlerce farklı şekil ve renkte dünyamızı güzelleştiren bu canlıların binlerce küçük gözden oluşan bir görme organları var. Çok büyük bir avantaj değil mi? Her zerreciği bile algılayabilirsin o kadar göz sayesinde. Ama kısacık “kelebek ömürlerinde” çok da önemi kalmıyor maalesef bu ayrıntının.
Gelelim biz insanlara. Bütün bu gezegenin, doğanın, hayvanların yani kısacası yaşamın ilmine vakıf olabilen biz insanların görüş açısı nasıl acaba? Sadece bugün üzerinden mi değerlendiriyoruz her şeyi mesela? Ya tarih, geçmişimiz? Dönüp bakma ihtiyacı duyuyor muyuz hiç? İşte bu noktada durup derin derin düşünmek gerek.
İnsanlığın tarihinde nice hazineler yatıyor. Ama kimsenin tek başına gücü yetmez, onları oradan çekip çıkarmaya. Herkes ihtiyacı olanı alır, işine yarayanı. Oysa biz yaşamın her alanında mücadele eden işçiler, sınıfımızın tarihine ihtiyaç duyarız. Geçmişi bilmeden bugünü algılamamız güçtür, bugünü algılayamazsak yarına bakmamız mümkün değildir! Ve ancak bir sınıf olduğunun farkında olan ve örgütlü mücadelenin içinde bulunan insanların bunu algılama şansı vardır. Bireysel olarak ne kadar farklı özellikte ve yetenekte olursak olalım, ancak bunu bir topluluğun içinde daha yararlı hale getirdiğimiz, ortak bir emeğin ürününe dönüştürebildiğimiz sürece ilerleyebiliriz. Ortak bir bakış açısına sahip olduğumuz sürece başarabiliriz her şeyi. Aksi takdirde 200 derece görme açısına sahip olsa da miyop olan bir kediden ya da binlerce gözü olduğu halde ömrü bir gün olan bir kelebekten hiçbir farkımız kalmaz. Çünkü hafıza, bilgi, bilinç, tarih, deneyim ancak örgütlü olanların taşıyıp kavrayacağı şeylerdir. Yani ileriyi görmek için bugüne bakmalı, bugünü anlamak için tarihi doğru algılamalıyız. Bu da ancak ve ancak örgütlü olunca mümkündür.