Bir zamanlar, Hindistan’ın başında zalim mi zalim, kurnaz mı kurnaz bir sultan varmış. Bu sultan ne yapar ne eder bin bir türlü entrikalarla başta kalmayı başarırmış. Kendisi Karun kadar zengin ve bir o kadar da aç gözlü ama halkı da bir o kadar yoksulmuş. Köylülerin, zanaatçıların çalışma koşulları çok ağırmış, kazandıklarının en az yarısı da vergi adı altında ellerinden geri alınıyormuş.
Bu sultanın çevresinde bir sürü haramzade bulunur, devam etmekte olan haksızlıklar karşısında halkı susturmak, kaderiymiş gibi göstermek için, doksan takla atar, işine geldi mi yan gelip yatar, nutuk atmaya geldi mi bol keseden atarlarmış.
Halk elinden bir şey gelmeyeceğini düşünür, çaresizce susar sadece arada bir mırın kırın edermiş. Hele sultan huzura arzı endam edip de “be heeeeeyy!” diye bir kükredi mi dağlar taşlar titrer yapraklar yere dökülürmüş.
Sultan, kendi için bir şey yapsa dahi “bunu sizin için yaptım, hele sorun niye yaptım” diye böbürlenir ve yaptırdığı her şeyi başa kakar, sanki kendisi yapmış gibi anlatır, mırın kırın edenleri de nankörlükle suçlarmış.
Bu sultan yine bir gün haramzadelerine halkı bir araya toplamasını salık verir. Ve haramzadeler canhıraş şekilde ahaliyi şehrin en büyük meydanında toplar. Her şey herkes hazır vaziyettedir, haramzadeler etrafı kolaçan etmektedir, bir terslik olmasın diye pür dikkat etrafı gözetlemektedir.
Sultan en son o ağır ihtişamıyla ve heybetiyle kürsüye çıkar, davullar zurnalar çalar, önceden hazırlanmış şakşakçıları kalabalığı coşturmaya uğraşır ve sultan konuşmaya başlar. “Eyyyyy, ehheyyyt! Ben yaptım ben yaptım” der. Bir an kalabalık bir başak tarlası gibi sağa sola kaykılır ve toparlar. “Bakııın şu kasabaya şu çeşmeyi ben yaptım”, yaşlı bir nine kısık bir sesle “tek başına mı?” der ama sesi duyulmaz. Sultan tam gaz devem eder; “ben her şeyi sizin için yapıyorum, bu düzen değişeceeeek, eskiden kasabalı yemeye ekmek bulamıyordu bakııın köye ekmek fırını açtıııım.” Bir başka nine “eskiden taş mı yiyorduk?” der ama onun da sesi duyulmaz. “Nankörler bunu görmeeez, bakıııın sayemizde ekmek yiyorsunuz ekmeeeek!” Tabii şakşakçılar ortamı coşturdukça zatı muhterem de coştukça coşar. “Eeeeeyyyy bizi çekemeyen Çin, İran imparatorları bilin ve görün ki bu düzen değişeceeeeek” der. Ön sıralardan üstü başı yırtık pırtık bir dede bir fırsatını bulup sultana bir sualinin olduğunu söyler ve sultan istemeye istemeye söz hakkı verir. Sonuçta bu avare ona ne sual edebilirdi ki, ne haddine! Yaşlı dede sorar, “bak oğlum ben senden öncekileri de gördüm, her büyük adam geldiğinde biz biraz daha küçüldük, madem düzen değişecek söyle bana düzülen de değişecek mi?”
Evet, dostlar ne demişler “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!”