
Krizin yansımaları günden güne artarak ortaya çıkıyor. Her gün bir veya birkaç zam haberini, işten çıkarmaları duymaya başladık. Tüm işçiler olanı biteni tam olarak algılayamasa da bir yerlerde bir problem olduğunun, artık işlerin iyiye gitmediğinin farkında. Kaygı, sıkıntı, huzursuzluk, “kötü bir şey mi olacak” endişesi son dönemde işçilere hâkim oldu.
İş yerimizde çay ve yemek molalarının eski tadı tuzu yok artık. Eskiden şen şakrak sohbetler edilir, kâh maç muhabbeti yapılır, kâh hararetli hararetli siyaset tartışılırdı. İktidar partisine oy verenler iktidarı hararetli bir şekilde savunur, muhalefet partilerini destekleyenler ise ateşli bir şekilde iktidarı eleştirirlerdi. Bir canlılık hâkimdi ortamlara. Şimdi ise sessizlik, omuzlar çökmüş, baş ve gövde öne doğru eğilmiş, beller bükülmüş, eller yanaklarda hep bir düşünme hali mevcut.
Mustafa abi bizim fabrikada enjeksiyon işçisi, 43 yaşında iki çocuk babası bir arkadaşımız. Benim de samimi olduğum şen şakrak bir insandır. Hoş sohbet, her mola saatinde etrafındakilerle gülen, şakalaşan, espriler yapan şen şakrak bir karakteri var. Hem de koyu AKP’li bir işçi arkadaşımız. İktidar partisini yere göğe sığdıramaz, her seçimde de desteklemiş birisidir. Geçen gün yemek molasında onu da çok düşünceli gördüm. Alışılmışın aksine pek durgun, neşesiz bir hali vardı. Yanına oturdum ve bu düşünceli halini izlemeye başladım. Ne düşünüyor acaba, diye geçirdim içimden. Kim bilir? Belki birikmiş borçlarını, belki bu ayki ev kirasını, belki faturalarını, belki iki çocuğunun yaklaşan kırtasiye masraflarını, belki de bin bir umutla desteklediği iktidar partisinin ona yaşattığı hayal kırıklığını. Öyle ya işçiler derinleşen krizin altında yaşam mücadelesi verirken yönetenler zevkusefasından taviz vermiyorlar, lüks ve şatafat içinde yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Mustafa abiye “hayırdır abi?” dedim. Yavaş hareketlerle bana döndü, “durum çok kötü, kolum kanadım kırık, ne olacağını bilmiyorum, bilmiyorum” dedi ve tekrar önüne döndü.
Son dönem döviz kurlarındaki artış ve bunu takip eden zamlarla beraber Türk-İş dört kişilik bir aile için açlık sınırını 1812 lira olarak açıkladığına göre, Mustafa abi 1800 lira maaşa, açlık sınırının altında bir gelirle ev geçindirmek zorunda. Mustafa abi RESMEN ve KANUNEN AÇ bir aile babası! Tıpkı binlercemiz gibi. Omuzlarındaki yük, sırtındaki kambur bir kat daha artmış. Derdi, sıkıntısı bir miktar daha büyümüş. Bu sebepten sönmüş tüm neşesi, kesilmiş muhabbeti. Bu yüzden derin düşüncelere dalıp gitmekte.
Ekonomik krizlerden önce de sonra da yoksul olanlar, bu düzen değişmediği sürece hep yoksul kalacak olanlar, yoksulluğu kader gibi yaşayanlar, “en alttakiler” bizleriz. Normal dönemlere oranla kriz dönemlerinde sorunlarımız daha yakıcı ve amansız biçimde katlanmakta. Egemenler bedelini bize ödeterek krizi atlatmaya çalışıyor. Maliyetleri düşürmek adına işçi çıkarıyorlar. İğneden ipliğe tüm temel ihtiyaçlarımıza zam geliyor. Bu durum hepimizin canını fazlasıyla sıkıyor. Fakat moral bozukluğuna uğrayarak, derin düşüncelere dalarak problemlerimizi aşamayız. Krizin yükünü, faturasını bize kesmek isteyenlere gardımızı düşürerek karşılık veremeyiz. Tarihin işçi sınıfı aleyhine işleyen çarkını tersine çevirmek istiyorsak örgütlü bir şekilde mücadele etmeliyiz.
Dünyaya ve insanlığa hükmeden bir avuç asalağı ve onların sistemi kapitalizmi alaşağı ederek ortadan kaldırmalıyız. Sınıfsız, sömürüsüz, açlığın ve yoksulluğun olmadığı, dünden ve bu günden çok daha parlak bir gelecek yaratmak artık zorunluluk haline gelmiştir.