
Düşük ücretler, uzun iş saatleri, yemek ve barınmanın kötü olması, maaşların ödenmemesi, fazla mesailer, iş cinayetleri… Bunlar iş hayatımızda yoğun olarak yaşadığımız sıkıntılar. Peki, biz bu sorunlar karşısında ne yapıyoruz? Zihnimiz ne ile meşgul? Elbette işçilerin ruh hali ve tepkisi sektörlere göre farklılık gösteriyor. Bizim işyerimizde bu sıkıntılar hem yeterince konuşulmuyor hem de iş çözüm üretmeye gelince kimse kendine güvenmiyor. İşçi arkadaşların sohbetleri daha çok iddia, sayısal loto, ganyan gibi şans oyunları etrafında şekilleniyor. İşten arta kalan zamanlarını buna harcıyorlar. Hatta zaten geçinemediği maaşının azımsanmayacak bir kısmını bu gibi şans oyunlarına yatıranlar bile oluyor. İşçilerin zaten az olan parasını kumara yatırmasının altında geçinmesi için eksik kalan miktarı bu yolla tamamlamaya çalışmak gibi sebepler de var. Fakat bu oyunlar bağımlılık yapıyor ve zaten çekilmez olan hayatları daha da beter hale getiriyor.
Elbette şans oyunlarının bu oyunları oynayan işçilerin yaşamında çeşitli yansımaları oluyor. Genellikle kaybettikleri büyük miktarları değil, nadiren kazandıkları küçük miktarları görüyorlar. Bu da onları daha çok oynamaya sevk ediyor. Ufak paralar kazandıktan sonra daha fazlasını kazanacağını zanneden işçiler banka kredisi çekip binlerce lirayı bu oyunlara yatırabiliyorlar. Elbette sonuç hüsran ve ödenmesi imkânsız banka borçları oluyor. Bu oyunları oynayan işçilerin bütün zamanı, uğraşı, dikkati şans oyunlarına odaklı oluyor. İşçiler maçlar yüzünden kavga ediyorlar. Ailede geçimsizlik, boşanma, şiddet gibi sıkıntılar doğuyor. Yani anlayacağınız emekçiler dimyata pirince giderken evdeki bulgurlarından oluyorlar.
Peki, bunları bizim hayatımıza sokan kim? Bunu yapmaktaki amaçları ne? Tahmin edersiniz ki şans oyunları, egemenlerin işçileri oyalamak ve uyutmak için kullandıkları bir tezgâhtır. Böylece yaşadığımız onca sorunun gerçek nedenini görmemizi engellemeye çalışıyorlar. Bizim böyle yaşamaya devam edip gitmemiz kimin işine geliyorsa bizleri şans oyunlarıyla avutmaya çalışanlar da onlardır. Yani fabrikatörüyle, inşaat patronuyla, banka sahibiyle, siyasetçisiyle işçilerin alın terini çalan sermaye sınıfıdır. Mesela biz inşaatlardaki kötü çalışma koşullarına, düşük ücretlere, iş kazalarına tepki göstermezsek, bu şartları değiştirmek için birleşip patronların karşısına dikilmezsek bu patronlarımızın işine gelir. Dolayısıyla bizim birliğimize, haklarımızı aramamıza engel olmak için her şeyi yaparlar. Bizi birbirimize karşı kışkırtırlar, aramıza nifak sokarlar, zamanımızı çalmak için şans oyunlarını çıkarırlar. Bize şans oyunları oynayarak zengin olma, paçamızı sıyırma umutları aşılarlar. Daha iyi yaşamak için başka alternatifimiz olmadığına inanmamızı isterler. Böylece sömürü çarkları döner durur, onlar zenginleşmeye biz yoksullaşmaya devam ederiz. Sermaye sahipleri işçilere yalan umutlar, hayaller aşılayıp yaşadıkları şartların farkına varmasınlar, bu şartlara isyan etmesinler, sessiz kalsınlar, istiyor. Bizler de UİD-DER’i tanımadan önce bu tür şans oyunlarını oynardık. Kısa yoldan zengin olma hayallerimiz vardı. Ama hiçbir zaman kazanmadık. Çünkü kazanma ihtimali milyonda bir bile değil. Ayrıca hepimizin kazanamayacağı ortada ve birimiz kazansa geri kalanlarımız için hiçbir şey değişmez.
Bu düzende bizim payımıza düşen iş cinayetleri, uzun çalışma saatleri düşük ücretler, işsizlik, yoksulluk olmamalı. Bu nedenle çözümü bahis, sayısal loto, ganyan gibi şans oyunlarında aramamalıyız. İşçiler olarak birleşmeyi ve daha iyi ücretler, daha iyi çalışma koşulları kazanmayı, yani hep birlikte kazanmayı istemeliyiz. Bunun için çalışmalıyız. Kurtuluş işi şansa bırakmakta değil, örgütlü mücadelededir.