
Ekonomik krizin etkileri her geçen gün biz işçiler tarafından çok daha derinden hissediliyor. Gıdadan temizlik maddelerine, giyimden ev eşyasına her şeye zam üstüne zam geliyor. Enflasyon karşısında eriyen maaşlar, yılsonunda maaşlardan yapılan vergi kesintilerinin etkisiyle iyice kuşa dönmüş durumda. Kriz işçilerin gündeminde ilk sırayı alıyor. Kimisine göre kriz yok. Çünkü fabrikalarda fazla mesailer devam ediyor. Kimisine göre kriz var ama patronlar bunu fırsata çeviriyor. Bu sohbetler her gün dönüp duruyor.
Çalıştığım fabrikada arkadaşlarımla moladayken size bir fıkra anlatayım mı diye sordum. Hepsi de “anlat” dediler. Bazıları “uzun zamandır ne fıkra anlattık ne de fıkra dinledik” dediler. Ben de İşçi Dayanışması bülteninin son sayısında çıkan “Havyar da mı Yemeyelim?” okur mektubunda geçen fıkrayı arkadaşlarıma anlattım. Hepsi pür dikkat dinlediler gülecekleri yerin gelmesini bekler gibi. Fıkra bitince hepsinin yüzünde öfkeyle karışık bir tebessüm belirdi. Hepsinin ortak fikri “ne kadar doğru, resmen bizi anlatıyor” şeklindeydi.
Evli ve iki çocuk babası olan arkadaşım “beni anlatıyor bu fıkra” dedi. “Geri kalan parayı nereden buluyorlar bilmiyoruz demiş ya? Cevabı çok basit. Kredi kartına yüklendikçe yüklendik. Artık şişti. Balon gibi oldu. Her an elimde patlayacak diye korkuyorum. Ek iş bulsam ona gideceğim ama krizden dolayı insanlar zaten işsiz kalıyor. Ek işi bırak iş bulmak bile şu anda zor” dedi.
Bir başka arkadaşım “eskiden hiç böyle değilmiş. Bir kişinin maaşıyla evin babası ev geçindirip, çocuklarını büyütüyor, okutuyor, onları evlendiriyormuş. Şimdi ailede herkes çalışsa yine de yetmiyor” dedi.
Yirmili yaşlarının başlarında olan başka bir arkadaşımın söyledikleriyse içinde bulunduğumuz durumu birkaç kelimeyle özetlemeye yetti. “Abla biz aldığımız maaşla sadece hayatta kalıyoruz.” Sonra şöyle devam etti: “Hayatta kalıyoruz, ertesi gün işe geliyoruz, çalışıp eve geri gidiyoruz. Yaşamak değil bunun adı. Bizim hiçbir kazancımız yok ama patronun buradan kazancı dünya kadar. Bakıyorum çevreme herkes mutsuz. Niye? Geçim sıkıntısı yüzünden. Hayatlarımız açık cezaevi gibi olmuş. Bizi böylesi kötü yaşamlara mahkûm etmiş birileri. Ekstra bir masraf çıksa ki mutlaka çıkıyor. Her şey tepetaklak oluyor. Bu sefer fazla mesailerle toparlamaya çalışıyorsun.” Düşüncelerini anlatırken biraz kızgın biraz umutsuzdu.
Bu sohbetin sonunda geldiğimiz nokta içinde bulunduğumuz durumun değişikliğe uğrayıp uğramayacağıydı. Tam sohbet koyulaştı derken molanın bittiğini söyleyen işbaşı zili çaldı. “Sonra devam ederiz” diyerek bu koyu sohbeti yarıda bırakıp tekrar işimizin başına döndük. Çalışırken de aklım hep arkadaşlarımla yaptığımız sohbetteydi. “Herkes mutsuz!” Bu sözler kulaklarımda çınlayıp durdu. Kapitalizm biz işçiler için mutsuzluk ve umutsuzluk üretiyor. Bunu yaymaya devam ediyor. Biz işçilerin böylesi bir düzenden ne beklentisi ne de bir çıkarı olabilir.