
Her zamanki gibi o gün işe başladım. Vardiyamı teslim alıp tezgâhıma geçtim. Biz aynı tezgâhta dört kişi çalışıyoruz. Herkesin yaptığı iş zor fakat sadece bir pozisyondaki iş diğerlerine göre kolay sayılır. Bu yüzden biraz dinlenmek için kolay olan tarafla değişiklik yaparız. Fakat nereden bilebilirdim ki kendi dinlenme hakkımdan biraz feragat edince bunun sorun olacağını.
O gün kendimi daha dinç hissettiğim için ve bir kadın arkadaşım da yorgun olduğunu söyleyince, kolay işte benim yerime biraz fazla kalmasına izin verdim. Sürekli aynı tezgâhlarda çalışmıyoruz. Dün bizim tezgâhta çalışan bir arkadaşım hızlı hızlı yanımıza geldi. Hırslı bir şekilde, bana doğru dönerek “Ayşe neden hâlâ burada oturuyor. Sen yerine geçmeyecek misin?” dedi. “Dün ben bu kadar çok oturmamıştım, ben istesem yapmazsınız” diye sertçe sitem etti. İlk anda şaşırdım. Kendisine de defalarca bu konuda yardımcı olduğumu hatırlattım. Durmadı ve ısrarı sürdürdü. Garip tavırlar ve hareketlerle fikrinde diretti. Meseleyi biraz gecikmeyle anlamıştım. İşçi arkadaşım açıkça kıskançlık yapıyor, sorununun yanı başında çalışan işçi olduğunu düşünüyor ve kendisine adaletsizlik yapıldığını düşünüyordu. Aslında düşünüyordu demek yanlış, kendinden geçmiş şekilde ısrar ediyordu. Durmadan Ayşe’nin kendisinden daha çok oturduğunu ve bunun adaletsizlik olduğunu söylüyordu. Diğer arkadaşlarla birbirimize baktık, laf anlayacak gibi değildi, konuyu uzatmadık.
İşçi sınıfı olarak silkinmek zorundayız. Uzun çalışma saatlerinin, düşen ücretlerin, işçiler olarak birbirimize olan yaklaşımlarımızı nasıl da olumsuz etkilediğini görüyorsunuz. Bazı işçiler arasındaki kıskançlık ve birbirine karşı tahammülsüzlüğün nedeni elbette sınıf bilincinden uzak olmaktır. Bunu besleyen nedenlere karşı mücadele etmek bizlerin görevidir.