Sona, 36 yıldır hâlâ çalışan bir hemşire. 55 yaşında Kürt ananın Kürt babanın kızı. Yeşil gözleri her daim güleç ve ergenliğe yeni adım atmış bir genç gibi utangaç bakıyor. Kalabalık bir ailede büyümüş. 18 yaşında liseyi bitirdikten beridir çalışıyor. İşi sağlık ve uğraştığı insan, işini her daim iyi yapmaya gayret göstermiş. Genç, yaşlı demeden bütün hastalara şefkat gösteriyor. Yemeğini aç birileriyle paylaşmayı çok önemsiyor. İki çiğdemi (ay çiçeği çekirdeği) olsa birini paylaşmak istediğini, tek çiğdemi olsa kendisi yemeyip yanındakine vermek istediğini ifade ediyor. Hastalara ve refakatçilerine yemek verilirken yemeği dağıtan görevlilerin yanında duruyor. Yemek şirketi çalışanlara Japon tekniğini öğretmiş gibi, yani küçücük bir çocuğun bile doyamayacağı kadar az yemek verirler! Sona Hemşire müdahale eder ve dolu kepçenin yarısı kazana geri dönmemiş olur! Kendilerini bir eşya gibi değil, insan olarak gören ve seven Sona Hemşireyi hastalar ve yakınları da diğer çalışanlar da sever, sayarlar. Dayanışmanın, paylaşmanın küçücük bir örneği Sona Hemşirenin davranışı…
Kendisine verdiğim İşçi Dayanışması’nı okumak için yakın gözlüğünü takıyor. Gülerek gözlüğünün camlarının çok çizildiğini ve göz tansiyonu çıktığını anlatıyor. İnsanların sağlığı için elinden geleni yapıyor. Ama terzi kendi söküğünü dikemez misali kendi sağlığını pek önemsemiyor. Verdiğim İşçi Dayanışması’nın birkaç yazısını okudu. Okuduğu yazılarda çalışanlar olarak hep yaşadığımız sorunların anlatıldığını ve çözüm yolu sunulduğunu ifade etti.
Sohbet döndü dolaştı krize, işsizliğe ve düşük ücretlere geldi. İki çocuğunun olduğunu büyük oğlunun ve eşinin işlerinin iyi olduğunu, küçük oğlu ve eşininse asgari ücrete çalıştığını anlattı. Kendisinin ise emekliliği çoktan hak ettiğini, çalışmaya devam etmesinin sebebininse küçük oğluna destek olmak olduğunu anlattı. Emekli olsa alacağı emekli maaşıyla geçinmenin imkânsız olduğunu, emekliliği dolmuş insanların çalışmak zorunda bırakıldığını belirtiyor, kendisinden beklenmeyen bir öfkeyle.
İnsanların birbirini sevmesini düşmanlıkların olmamasını istiyor. Barış olsun, dostluk olsun istiyor Sona Hemşire. Aç insan olmazsa barış ve kardeşlik olacağına inanıyor. Herkesin işi ve yetecek bir maaşı olsun istiyor. Sona Hemşire paylaşmanın güzelliğine inanıyor. Bu özelliği diğer tüm çalışanlar için iyi bir özellik ve örnek alındığını görmek mümkün. Burnu büyük, paylaşmadan, dayanışmadan nefret eden bencil ve kendisini bir halt sanan koltuk sevdalısı yöneticiler Sona Hemşire ve onun gibi davrananların “kötü” örnek olduğunu ve çalışanların bu tür davranışlardan uzak durmalarını söylüyorlar sürekli olarak çalışanlara.
Hastanede güya sağlık çalışanlarının sendikası var. Adı sendika olan bu kurum çalışanların değil hükümetin kavalını çalıyor. Hastanede göze çarpan her yerde kocaman levhalarla “yetkili sendika” yazılı. Bu sözde sendika çalışanlara hak aramayı, haklarını korumayı değil, şükür etmeleri gerektiğini vaaz ediyor. Oysa işçiler olarak dayanışmanın ve paylaşmanın hazzına gerçek manada varmak için örgütlü biçimde mücadele etmeli; sektör, işkolu, mavi yaka, beyaz yaka ayrımı yapmamalıyız.