Gece vardiyalarını bilirsiniz, uykusu gelmeyen yoktur. Gece vardiyalarının güzel yanı hafta sonu 56 saatlik hafta tatiline çıkmaktır. Haftanın son gününde aklıma UİD-DER’in sitesindeki “Krizi Emekçi Kadınlara Sorduk” başlıklı söyleşi geldi. Yazıyı kadınlarla birlikte ilk çay molasında okuduk. Sonra, “bizim de petrokimya işçileri olarak sorunlarımız var. Neden bunları kâğıda döküp yazmıyoruz, diğer işçi kardeşlerimize iletmiyoruz?” dedik. Ellerimize kâğıtları alarak, yemek ve çay molalarında sohbet ederek sorunlarımızı kaleme aldık ve siz UİD-DER dostlarıyla paylaşmak istedik. O gece hiçbirimiz uyuklamadı. Ortak sorunlarımızı birbirimizle paylaştık. Kulak verin biz kadın işçi kardeşlerinizin diyeceklerine…
Deniz: Kriz gündemimizde yokken yani her şey yolunda gidiyorken bile geçim sıkıntısı yaşıyorduk. Bunun için ben de çalışmak zorunda kalmıştım. İki çocuk annesiyim. Ben işyerine çalışmaya geldiğimde, çocuklarımı bakmalar için komşu ya da akrabalarıma bırakıyordum. Kreşe vermek istemiştim daha sosyal olmaları için ama bütçemiz çok kısıtlıydı, veremedik. Ben bir kadın işçi olarak ilk başlarda vasıfsız, yarı zamanlı ve geçici işlerde çalıştım. Çocuklarımızın geleceği aynı zamanda kiradan kurtulabilmek için bir ev satın aldık banka kredisiyle. Bu borcu senelerce ödedik ve bankaya olan borç bitmeden kriz patlak verdi. İşverenler ise krizi kendileri açısından fırsata çevirerek sanki bu krizin sorumlusu biz işçilermişiz gibi bizim sırtımıza yıkıyorlar. Hâlbuki biz işçiler çalışmak ve daha fazla çalışmaktan başka bir şey yapmadık. Şimdi ise işsizlik sopasını bize gösteriyorlar. Bu kadar borç korkusuyla yaşamak ömürlerimizden ömür alıyor. Ya işten atılırsak diye gece gündüz düşünüyoruz. Bunun yanında ev giderleri ve giyim eşyaları kat be kat arttı. Artık çocuklarımızın ihtiyacını karşılayamıyoruz. Lokmalarımız azaldı, her şeye zam zam! Ama sıra işçi ya da emekli maaşlarına gelince hep yüksek enflasyonun altında kalıyoruz. Diğer yandan ise benim yaşlı babam memlekette ve hasta. Eskiden hastalarımıza gidip gelebiliyorduk ama şimdi bunu yapabilmek çok zor. Buna ne maddi gücümüz yetiyor ne de izin almak o kadar kolay. Aklım hep onda, sürekli gidip gelmem imkânsız. Ulaşım fiyatları almış başını gitmiş. Biz üreten, çalışan işçilerin yazgısı böyle olmamalı!
Zeynep: Tek başına hayat mücadelesi veren bir kadın işçiyim. Oğlumla birlikte kirada oturuyorum. Eşimden geçinemediğimizden dolayı ayrıldık. Arkadaşlarımın sayesinde burada iş buldum. Dört yıldır bu fabrikada çalışıyorum. Şimdi sizlere bir işçi evinin ekonomisiyle ilgili küçük bir hesap yapmak istiyorum. Aldığım maaş AGİ ile birlikte 1780 lira. Ev kirası 700 lira, faturalar (elektrik, su, doğalgaz, telefon ve internet) en az 400 lira, oğlumun okul servisi ve cep harçlığı 400 lira, gerisi mutfak masrafı. Kaçınız yukarıdaki kalemleri topladı? Benim mutfak için ayırdığım para ne kadardı? Tam tamına 280 lira. Yani ben ve oğlum hiç hastalanmayacak ve üzerimize hiç kıyafet alamayacağız bu hesapla. Bugün bu hayat pahalılığında bu parayla (280 lirayla) pazardan ve marketten ne alınabilir? Vallahi şişmanlıyoruz, neden mi? Olsa olsa ekmek ve makarnadan olabilir. Bildiğin makarna işte, öyle tereyağlı, peynirli, İtalyan usulü de değil. Biz işçiler onurumuzla çalışıyoruz gece-gündüz demiyoruz hep çalışıyoruz. Çocuğumun sağlık sorunları var yeterince ilgilenemiyorum. Devlet hastanelerinden zor bela randevu alıyoruz ama nafile doktorlar, özel hastanelere yönlendiriyorlar. Ne yapacağımı şaşırmış durumdayım. Köyden babam ufak tefek gıda yardımı yapmasa halimiz duman.
Eylem: 23 yaşındayım, nişanlıyım ve 6 ay sonra düğünüm olacak. Böylesi bir süreçte ev kurmak gerçekten de zor. Beyaz eşya ve mobilya fiyatları almış başını gidiyor. Herhangi bir birikimimiz olmadığından bu eşyaları kredi çekerek alabileceğiz. Ev eşyalarını zevkime, isteğime göre değil alacağımız krediye göre tedarik etmek zorundayız. Ben de birçoğumuz gibi kirada oturacağım. Ev almanın artık hayalini bile kuramıyoruz. Düğün süreci yaklaşırken evliliğe mutlulukla değil, korku, endişe ve geçim kaygısıyla bakıyoruz. Bu şartlar altındayken dünyaya çocuk getirmenin ne kadar doğru olabileceğini düşünüyoruz. Hükümet bu krizin bizim yükümüz olduğunu söylüyor. Sanki bu krizi biz işçiler yaratmışız. Aldığım ücret bizi doyurmuyorken, yükümlü tutulup olmayandan olmayanı istiyorlar.
Neşe: Bu günlerde en çok aile dramları haber olarak gösteriliyor. Örneğin; “işsiz kalan baba, borç birikince karısını ve çocuklarını öldürdü, sonra intihar etti”. Ya da kadına dönük şiddet, taciz haberlerinin artması vb. Bu tür haberlerin kriz dönemiyle birlikte daha da arttığını düşünüyorum. İşini kaybeden ya da borç yükünü ödeyemeyen insanlar, beraberinde ahlâki yozlaşma, intihar ya da cinnet geçirme noktasına geliyoruz. Artık eskisi gibi de umursamıyoruz bu haberleri, sıradan şeylermiş gibi geliyor bizlere. Erkek kadını dövüyor ya da öldürüyor, bu olayları “erkek stresi” diye açıklamaya çalışıyorlar. Peki, kriz sebebiyle maddi sıkıntılar yaşayan işçi ailelerinde kadın ne yapsın?
İki çocuk annesiyim. Çocuğumun birini bakıcıya bırakıyorum diğerini de okula. Çocuğumun eğitimi için bir şeyler yapmaya çalışsak olmuyor. Zar zor geçinen bir aile olarak bu kriz bizleri hepten etkiledi. Mutfak giderlerini karşılamakta günden güne daha çok zorlanıyoruz. Yeterince beslenemiyoruz. Yeteri kadar beslenemediğimizden hastalıklarla boğuşuyoruz. Kredi üzerine kredi çekip, kredi borçlarını kapatıyoruz. En son bankadan 2,55 faizle kredi çekmek zorunda kaldım. Elde hep sıfır kalıyor. Oğlum okuma kitabı, test kitabı, gezmek ister. Küçük kızım ise internetten çizgi filmlerden gördüğü oyuncakları ister ve istekler bitmez. Burada çalışmama rağmen ek iş arıyorum, merdiven ya da ev temizliği gibi.
Nazlı: Bu hayat koşullarında tek kişinin çalışmasıyla hiçbir şey olmuyor. Maddi sıkıntılarımızdan dolayı ben de çalışmak zorunda kaldım. Etrafımızda birçok insan bana “aaa, senin evin var, durumun iyi” diyor. Evet, evim var ama ev karın doyurmuyor ki. Kaldı ki bu evi alabilmek için eşim yurt dışında sekiz yıl çalıştı ve ben üç çocukla çok zor günler geçirdim. Şimdi ise yaşanan krizle birlikte sıkıntılarımız daha çok arttı. Aldığımız para pazarda pul olmuş, eskiden üçer-beşer kilo aldığımız şeyleri şimdi birer kiloya düşürdük. Her şey el yakıyor. Çocuklar büyüdü, aynı zamanda masrafları da büyüdü. Üç çocuğum da okula gidiyor, onların ihtiyaçlarını karşılayamıyoruz. Kursa gitmek istiyorlar ama gönderemiyoruz. Bize çıkıp birileri eğitimde eşitlik olduğunu söylemesinler, birileri milyonları götürürken 1600 lira ile yaşanabileceğini söylemesinler. Birileri aklımızla dalga geçercesine “ne krizi, kriz miriz yok” demesin. Elbette onlara kriz yok. Krizin faturasını işçilere kesiyorlar!
***
Kardeşler, sorunlarımız ortada. Peki, biz işçi sınıfının ne gibi talepleri olmalı? İşten atmalar yasaklanmalı! Asgari ücretliden vergi alınmamalı! Enflasyon karşısında eriyen ücretlerimiz telafi edilmeli! Asgari ücret dört kişi dikkate alınarak hesaplanmalı! Tüketim maddelerinin fiyatları sabitlenerek zam yapılmamalı!
Biz işyerlerinde işçi arkadaşlarımızla bu talepler etrafında birleştiğimizde daha güçlü olacağımızı düşünüyoruz.