
Çalış çalış çalış, hiç durmadan çalış! Biz işçilerin hayatı hep çalışmakla geçiyor. Diyeceksiniz ki çalışmak kötü mü? Tabii ki değil. Çalışmak, üretmek güzel bir şey fakat çalışma var, çalışma var. Patronlar bizleri köle gibi 10-12 saat çalıştırarak canlı robotlara dönüştürüyorlar. Robotlar da sayı veriyor, belirli saatler arasında dinleniyor, yağı veriliyor, bakımı yapılıyor. Aramızdaki fark canlı robot olmamız.
Şimdi bir işçinin nasıl bir robota dönüştüğünü anlatacağım sizlere. Bilirsiniz, artık hangi işte çalışırsak çalışalım her şey üretim sayısına bağlı. Bizim de fabrikada işlerimiz saat üzerinden hesaplanır, örneğin bir saatte 300 adet iş yapılıyor. Şimdi bu sayıları olması gereken şekilde veren arkadaşlarımız var. Bir de kendini parçalayıp fazlaca sayı üretenler var. Bu durum size hiç yabancı değildir eminim, “aynısı bizim fabrikada da var” dediğinizi duyar gibiyim.
Ablanın biri kendini sürekli saatlerle ve üretim sayılarıyla sınıyor. O kadar sayılara odaklanmış ki “nefes almasam 400 tane iş yapıyorum” diyor. Ben de yanımdaki arkadaşa gülerek “ablacığım nefes almana ne gerek var? Sen nefessiz de sayı çıkarırsın” dedim gülüşmeler oldu. Tabii kendisi de güldü ama o sayıların içine tekrar gömüldü. Ablayla kim sohbet ederse etsin sayılardan öteye gitmiyor. İşte patronlar işçileri böyle robotlaştırıyorlar. Yan yana çalıştığın işçi arkadaşınla sürekli rekabet ve yarış içinde çalışmanı istiyorlar. Düşünmeye, sorgulamaya fırsatı olmayan bir işçi topluluğu patronların işine geliyor. Oysa biz insanız, robot değiliz! Bu berbat çalışma koşullarını hiç birimiz hak etmiyoruz.