
Kimi fotoğraflar vardır, çekildiği anı kaydetmenin de ötesinde geniş bir anlama sahiptir. Tüm çarpıcılığıyla hafızalarımıza kaydettiğimiz böylesi fotoğraflar, koca bir dönemin ruhunu içinde taşır. Bangladeşli sanatçı Morshed Mishu, hafızalara kazınmış pek çok fotoğraf üzerinde çalıştı ve bu karelerdeki “acıyı”, eserlerinde “mutluluk” imgesiyle değiştirdi. Savaşlara ve acılara yol açan kapitalist sömürü düzeninin ancak mücadeleyle değişebileceğine inanan UİD-DER’li kadınlar da sanatçının bu çalışmalarına işçi sınıfının mücadele şiirleriyle katkı yapıyorlar. Kapitalizmin yarattığı acıların son bulduğu; anaların, babaların ve elbette çocukların mutluluk içinde yaşadığı bir dünyaya özlem duyan UİD-DER’li işçiler; “Bu sömürü düzenini DEĞİŞTİRELİM!” diye sesleniyorlar.
1-1.jpg [1]

Oynuyoruz bütün gün
Bebeğiyle oynuyor bütün gün,
Çocuk
Çocuğuyla oynuyor bütün gün,
Oynuyor anne.
Dişleriyle bütün gün,
Oynuyor işsiz.
İşçinin ekmeğiyle bütün gün,
Oynuyor patron... (Hasan Hüseyin Korkmazgil)
Bayılırım çocukların kumda oynamalarına! Eşerler kumu, eşerler kumu… Amaçları kumdan su çıkarmaktır. Oysa deniz, oysa ırmak, oysa göl çağıl çağıldır, yanı başlarında. Yok sayarlar denizi, yok sayarlar ırmağı, yok sayarlar gölü. Onlar için önemli olan suyu kendilerinin bulmasıdır. Eşerler kumu, eşerler kumu... Oyundur bu, amaçtır bu, iştir, işlevdir bu. Yaşadıklarını, var olduklarını kendi kendilerine ve dünyaya tanıtlama, duyurma çabasıdır bu. Evrensel bir dürtüye boyun eğmektir belki de. Eşerler kumu, eşerler kumu... Suya değer elleri birdenbire. Çılgınca sevinirler, kucaklaşırlar, öpüşürler, zıplar, şarkılar söylerler. Yaşasın, bulduk! Mutludurlar artık, güçlüdürler. Var olduklarını tanıtlamış, duyurmuşlardır dünyaya! (Hasan Hüseyin Korkmazgil)
1-2.jpg [2]

Kapıları çalan benim
Kapıları birer birer
Gözünüze görünemem
Göze görünmez ölüler
Hiroşima’da öleli
Oluyor bir on yıl kadar
Yedi yaşında bir kızım
Büyümez ölü çocuklar
Saçlarım tutuştu önce
Gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim
Külüm havaya savruldu
Benim sizden kendim için
Hiçbir şey istediğim yok
Şeker bile yiyemez ki
Kaat gibi yanan çocuk
Çalıyorum kapınızı,
Teyze, amca, bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin
Şeker de yiyebilsinler (Nâzım Hikmet Ran)
1-3.jpg [3]

Dünyanın her yerinde çocuklar
Mutlaka şarkılar mırıldanırlar
El çırparlar mutlaka
Hızdan kanat taktıkça
Salıncak şarkıdır çocuklara
Uçurtma şarkı
Koşmak biraz şarkıdır çocuklara
Fırtına biraz şarkı
...
Yalvarırım uçurun çocukları
Uçan kaçan bir şeylere bindirin çocukları
Bırakın denesinler kanatları
Bu fırsat geçmez ele bir daha. (Hasan Hüseyin Korkmazgil)
1-4.jpg [4]

Doğdun
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem
Hasta düşmeyesin diye
Töremiz böyle diye
Saldır şimdi memeye
Saldır da büyü...
Bunlar
Engerekler ve çıyanlardır
Bunlar
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır
Tanı bunları
Tanı da büyü...
Bu, namustur
Künyemize kazınmış
Bu da sabır
Ağulardan süzülmüş
Sarıl bunlara sarıl da büyü… (Ahmed Arif)
1-5.jpg [5]

İsterdim ki ben,
Şarkılarımı söylesinler benim
El ele tutuşup dönerken,
Çocuk bahçelerinde çocuklarımız…
Duyduğum seslerin en güzelidir;
Bir yaz gecesi, dizimde yatan bir çocuğun bana
Yıldızları soruşu... (Nâzım Hikmet Ran)
1-6.jpg [6]

Esmer, gürbüz çocuğum,
Güneş nasıl buğdayı büyütür
Ve belini bükerse yosunların
Mutlu kıldı tenini, gözlerini aydınlık
Koydu ağız kıyına gülüşünü suların
Kara bungun bir güneş dolanır saçlarına
Tıpkı oynarmış gibi dalgalı bir nehirde
Sen habersiz oynarken, o bırakıp çekilir
Koyu gölgeli sular, gözlerinin yerinde
Esmer çocuğum beni çekmez hiçbir şey sana
Her şey kopuyor benden, burda öğleye yakın
Sensin gücü buğdayın, dalganın esrikliği
Sensin artık o çılgın dirimi arıların
Sevdim mutlu tenini, o yumuşak sesini
Arıyor seni tellim benim yaslı yüreğim
Güneş, su ve gelincik; buğday tarlası gibi
Tatlı, güvençli, koyu alaca kelebeğim (Pablo Neruda)
1-7.jpg [7]

Biz o çocukları hiç anlamadık
Biz o çocukları tanımadık hiç…
Mavi bir damar gibi kentin gerilen bedeninden
Bir çığlık çağlayanı gibi, geniş uzun pembe
Savrulup gittiler de kaç kez rüzgâr rüzgâr
Duyurabilmek için bizim türkülerimizi bize
Bir gün olsun inip aralarına katılmadık
Sesimizi katmadık seslerine…
Korktuk, neden korktuğumuzu bilmeden
Büyük heyecanlardan korktuk, küçük rahatlardan
Uzun yolculuklardan, yakın acılardan
Kurumlaşmış ne varsa güzeli ve geleceği kuşatan
Korktuk hepsinden…
Çekilip böcekler gibi evlerin kabuğuna
Sıkı sıkı sürgüledik kapılarımızı,
Balkonlara çıktık en fazla, camlardan sarktık
Garip bir merakla bakıp arkalarından
Saygılı, şaşkın, küçümser
Karmakarışık duygular içinde bocalayıp kaldık (Şükrü Erbaş)
1-8.jpg [8]

Çocuktan aldım haberi
Yakın, diyor
Güzel, diyor
Dopdolu, diyor
İştecik, şuracıkta
İştecik yolu, diyor
Çocuktan aldım haberi
İyi, diyor
Açık, diyor
Kurtuluş, diyor
İştecik, şuracıkta
Koş birazcık koş, diyor
Çocuktan aldım haberi
Oh, diyor
Tatlı, diyor
Sıcacık, diyor
İştecik, şuracıkta
Diren azıcık, diyor
Koştuk direndik yorulduk
Düştük anılar ırmağına ey çocuk
Bak işte kan içinde yumruklarımız
Belki senin hakkındır mutluluk (Hasan Hüseyin Korkmazgil)