Aylardır krizle yatıp şaşı kalkar olduk! Tükettiğimiz ve ihtiyacımız olan ne varsa fiyatlar iki katına çıktı. Tüketmek zorunda olduğumuz gıda maddeleri el yakıyor! Türkülere konu olmuş, fakirlerle özdeşleşmiş soğan pazarlarda bile 6 lira. Elektrik, su özellikle kış aylarında doğalgaz faturaları kabarıyor. Gazın az açıldığı hanelere bile 300 lira doğal gaz faturası geliyor. Fiyatların bu kadar arttığı yetmezmiş gibi yeni yılda her işyerinden toplu işten atmalar başladı. İşten atılanların yerine yeni işçi de almıyor patronlar. Üç işçinin yaptığı işi bir işçiye yaptırıyorlar. Patronlar, işsizlik kırbacını iki tarafı keskin kılıç gibi kullanıyorlar. İşi olan kaybetmemek için düşük ücrete, çoğu zaman ödenmeyen fazla mesailere ve her türlü baskıya boyun eğiyor. İşsiz olanlarsa uzun süre iş arayıp süründükten sonra en kötü koşullarda ve düşük ücrete çalışmaya mecbur ediliyor. Düşük ücretler ve işsizlik işçilerin evlerine ve hayatlarına huzursuzluk, geçimsizlik olarak yansıyor.
Geçenlerde bizim binadaki komşulardan biri yemek yapacakmış. Ama soğanı kalmamış. Karşısındaki ve yan taraftaki komşuya sormuş. İkisinde de soğan yokmuş. Merdivenleri çıkarken iki komşunun arasında geçen konuşmayı duydum. “Gomşum pırasa da mı yoğ? Vasa bidene pırasa veren de olu” dedi. Ben de iyi akşamlar diledikten sonra “Abla bende soğan var. Bekleyiver getireyim” dedim. Poşetle dört soğanın ikisini verdim. “Gadeşim bidene yete” dedi. “Abla birini de salataya katarsın” dedim.
Marketten soğan aldım. Kasaya gittim. Kasadaki genç kıza tarttı. Kilosu 6,5 lira. “Evlat soğan bu fiyata olur mu?” dedim. “Abiciğim annem dün pazardan 6 liraya almış soğanı. Pazarda bile ucuz değil. Ne olacak böyle halimiz? Siz de çok almışsınız. Bir kilodan bile fazla” diyor. Ben de “artık misafirliğe giderken soğan götürüyorum. Bazen komşularla paylaşıyoruz” dedim. “Asgari ücret AGİ dâhil 2020 lira oldu. Sizin maaşlar ne kadar oldu?” diye sordum. “Sana bir şey diyeyim mi abiciğim? Bence keşke asgari ücret 2020 olmasaydı. Niye biliyor musun? Bütün işyerleri işçi çıkartıyor. Dün bir abi gelmişti. Yemek şirketinde çalışıyormuş. 300 işçinin çalıştığı fabrika 150 işçi çıkartmış. Bütün işyerleri aynı şekilde işçi çıkartıyor. Bize de ‘size iki binden fazla maaş veriyoruz. Bundan sonra iki kişi çalışacaksınız. İki kişi başka mağazaya gönderilecek’ dedi müdür” diye anlattı.
Önceden tanıştığım gençle yolda karşılaştık. Alnını kırışık, yüzünü asık görünce bir problemi olduğunu anladım. “Hayırdır Umut ne bu hal?” diye sordum. “Hiç sorma abi. Eve hırsız girdi. Bu girişinde tam 553 liramı çaldı. Sinirimden ne yapacağımı bilmiyorum” dedi. “Ne zaman girmiş, daha önce de mi girdi hırsız?” diye sordum. “Abi bu hırsız nereye koyarsan koy yine çalıyor” diyerek cüzdanının arasından çıkarttığı doğalgaz faturasını gösterdi. Tam 553 lira. “Delikanlı o hırsız bizim evden de tam 275 lira çaldı bu ay” diye gülerek konuştum. “Abi üstelik bu ay eşimi ve çocukları 15 gün köye göndermiştim” dedi. Ayaküstü tüketimi ve birim fiyatını hesapladık. Birim fiyatı 2 lira. Vergisi mergisi ayrı tabi. “Ne yapacağız abi?” diye sordu Umut. “Tek bir yolumuz var Umut: Mücadele. Mücadele edenlerin umudu olur. Umut, umut, umut diye boşuna dememiş koca çınar Nâzım Usta. “Al İşçi Dayanışması’nı oku. Bir de Dayanışma TV’yi izle. Ulaşabildiğin bütün tanıdıklarına, arkadaşlarını da izletmeyi unutma” diyerek UİD-DER’in Flormar direnişçilerinin vidosunu birlikte izledik. “Çoğu da kadın işçiymiş. Bravo gerçekten. 235 gündür direniyorlar demek?”
Evet, 235 günü de geçti. İşçiler birbirine ve haklarına sahip çıkarsa oluyor. Sendika da işçiye sahip çıkarsa gördüğün gibi, oluyor. Bir de UİD-DER gibi işçi örgütleri de her türlü dayanışma ve desteği verdiğinde daha da güçlü oluyor.