
Tuzla’da yaşayan bir işçiyim. Günümüz koşullarında hayat gerçekten zor. Bir yanda ekonomik sıkıntılar, öte tarafta insani ilişkilerin, dayanışmanın zayıflaması bizi zorlayan etmenler. Bir de bunun üzerine eklenen toplum ve aile baskıları var.
Bu düzen bekasını her alandaki ideolojik saldırıları ile güvence altına almaya çalışıyor. Evden işe, işten okula her alanda mevcut sömürü düzeninin şu veya bu şekilde aklayan kapitalizm güzellemeleri ile karşılaşıyoruz. UİD-DER sayesinde, bize sorundan başka bir şey sunmayan ve bir gelecek sunamayan bu sistemin iç yüzünü öğreniyorum. Elbette bu öğrendiklerimi çevremdekilere anlatmaya çalışıyorum. Ama size de çok tanıdık gelecek cevaplarla karşılaşıyorum. Ailem ve çevremdeki insanlar hep “boşuna uğraşıyorsun” diyorlar.
Benim “Bu düzen böyle gitmez. Bizlerin örgütlenmesi lazım. Bu sistemi kökten değiştirmeliyiz” sözlerime karşı söylenen bir cümle var: “Devlet hep 18 yaşında!” Peki, gerçekten de devlet hep 18 yaşında mı? Hiç mi yaşlanmıyor, yıpranmıyor? Aslında tam tersine bu kapitalist sistem de, onun koruyucusu devletler de çürümektedirler. Çürüdükçe de emekçilere büyük acılar yaşatıyorlar. Ekonomik sorunlar, açlık, yoksulluk, savaşlar… Bunlar tarih kitaplarında kalan şeyler değil ne yazık ki. Halen bunlarla boğuşuyoruz. Ama tarihe damgasını basmış koca koca imparatorluklar bugün var mı?
Tarihin tozlu raflarındaki Osmanlı İmparatorluğunu hatırlayalım. Yenilmez imparatorluktu! O da yenildi ve yıkılıp tarihin çöplüğüne karıştı. Daha nice saraylar, saltanatlar çöktü. Demek ki zannedildiği gibi kapitalist devletler ve onların çürümüş düzeni gencecik ve yıkılmaz değiller… Dünyanın dört bir yanında ABD’den Hindistan’a, Sudan’dan Fransa’ya işçiler ve emekçiler hakları için mücadele veriyor. Gün gelecek yıkılmaz denilen kapitalist sömürü düzenini tarihin çöplüğüne fırlatıp atacağız.