
Geçenlerde işyerinden bir genç arkadaşla dışarıda bir yerde çay içip sohbet ettik. Sohbetimizin konusu ağırlıklı olarak ekonomik krizdi. İşyerimiz Kıraç’ta bir metal fabrikası. Çalıştığımız işyeri bölgenin en önde gelen işyerlerinden. Kendi alanında değerlendirildiğinde sermaye, pazar payı ve üretim kapasitesi olarak Türkiye’de ilk sıralarda yer alan bir işyeri. Ama iş işçi haklarına gelince ilk sıralar hak getire. Zaten bir işyeri sürekli ve katlamalı olarak büyüyorsa işçi yoksullaşıyordur. Çünkü büyüyen o sermaye işçinin sırtından elde edilir.
Bir taraftan biz işçilerin yaşamını çekilmez hale getiren ekonomik krizi, hayat pahalılığını, yüksek zamları diğer taraftan krizin derinleşmesiyle birlikte toplu işten atmaların yoğunlaşmasını konuştuk. Yani aslında krizin faturasının nasıl da işçilere kesildiği üzerine sohbet ettik. Sohbetimiz sırasında genç arkadaş şöyle bir cümle kurdu: “Abi, memleketin hali ne olacak?” Bu kısacık cümle sadece bu genç kardeşimin değil pek çoğumuzun sürekli olarak kullandığı bir cümledir. Ben bu cümleyi işçilik hayatım boyunca çok kereler duydum.
Ben de dedim ki, “sen neden kendi halini düşünmüyorsun da memleketi dert ediyorsun? Sen mi getirdin memleketi bu hale?” Arkadaş, “yok abi, ben nasıl getireyim memleketi bu hale! Ben sabah işe gidiyorum akşam geliyorum” dedi. “Madem öyle sen memleketi düşünme. Memleketi bu hale getirenler patronlar ve iktidardır. Ama şimdi bu krizin faturasını bize ödetmek istiyorlar. Sen, ben ve bütün işçilerin düşünmesi gereken şey krizin faturasını bize ödetmelerini nasıl engelleyeceğimiz, bu faturayı krizin sorumlularına yani patronlara nasıl ödeteceğimizdir. Bunun yolu da işçilerin birlik ve beraberliğinden geçiyor. Bu söyleyeceklerimi aklının bir köşesine yaz: Bu krizleri yaratan bir sistem var, adına kapitalizm deniyor. Ve bu sistemde egemen olan, biz işçileri sömüren, savaşlar çıkarıp dünyayı kana bulayan, doğayı sömüren, insanı öz benliğinden koparıp yapay ayrımlarla düşmanlaştıran patronlar ve onların siyaseti var. Onlar istiyorlar ki işçiler düşünmesin, birlik olup hakları için örgütlenmesin, egemenler ne söylüyorsa ona inansın. Onlar istiyorlar ki dünyanın tüm işçileri birbirlerine düşman olsunlar. Çünkü bu yapay ayrımlar olmadan biz işçileri istedikleri gibi kendi siyasetlerine inandıramazlar. Demek ki bizim yapmamız gereken şey onların söylediği şeylerin tam tersini yapmak. Onların siyasetini boşa çıkarmak için örgütlenmeliyiz ve kardeşleşmeliyiz.”
“Yeter ki milyonlar, milyarlar içinde yaşarken ve onlarla aynı sorunları, aynı kaderi paylaşırken çok yersiz ve çok tehlikeli yalnızlık duygusuna kapılmayalım. Örgütsüzlükten kurtulup işçilerin birliğini, beraberliğini örelim. Gerisi inan çorap söküğü gibi gelir. Kapitalizm altında bizim sınıfımız burjuvaziye karşı sayısız mücadeleler verdi ve vermeye devam ediyor. Yeter ki tarihimizi bilelim, sınıfımıza güvenelim ve taşın altına elimizi koymaktan çekinmeyelim. Bunları bildikten ve yaşama uyguladıktan sonra inan ‘memleketin hali ne olacak?’ demeye hiç gerek kalmayacak. Çünkü dünya işçi sınıfının mücadelesi güçlenip büyüdüğü zaman dünya kurtulacak!”
Çaresiz Değilsin Sınıfına Güven Örgütlen!