Hepimizin kışı hafiften hissettiği şu dönemde, küçük bir kesim sonbaharın şiirsel hüznünü yaşasa da, büyük bir kısmımız okul, kömür, artan doğalgaz faturaları ve kışlık giyeceklerimizi düşünüyoruz. Maalesef bazıları için yaşamdan yeni tat ve renkler anlamına gelen sonbaharın, biz işçi sınıfının çocukları için ne ifade ettiği ortada.
Dün duyduğumda bütün hıncımın ciğerlerimi yaktığı bir olayı paylaşmak istiyorum sizlerle. Uzun zamandır görmediğim bir arkadaşla konuştuğum esnada nerede çalıştığını sordum. Şimdi adını hatırlayamadığım bir tekstil firmasında çalışıyormuş. Daha önce çalıştığı firma olan Bisse’den neden ayrıldığını sorduğumda, örgütsüzlük koşullarında sınıfımıza reva görülen şu ibretlik olayı anlattı.
Yaklaşık bir sene önce Bisse’de çalışırken arkadaşın o günkü dikkatsizliği sonucu bir parti mal hatalı üretiliyor. Bunu duyan patron bütün siniriyle üretime iniyor. Onlarca işçinin gözleri önünde belinden çıkardığı silahın kabzası ile işçi arkadaşın kafasına vuruyor. Arkadaşım alnından aşağı akan kanla birlikte bütün işçilerin gözü önünde revire gidiyor. “Ağabey” dedi, “anlayacağın benim yerim değildi orası. Diğer çalıştığım işyerlerine göre daha iyi idi ama ben o stresle orada daha fazla çalışamadım”.
Dostlarım, sınıf kardeşlerim, nereden geliyor bu cüret, bu güç, bu zorbalık? Bir sınıf olarak koskoca dünyayı tekrar tekrar üreten biz işçi sınıfı, okyanuslar aşan gemileri yapan, yerin kilometrelerce derininden kor ateşleri çıkaran, kentler inşa eden biz işçi sınıfı, neden örgütlenip bu bezirgân saltanatını yıkmayalım? Biz mücadeleye atıldığımızda mücadeleye atılacak, bu onurlu mücadelede yanımızda saf tutacak sınıf kardeşlerimize, bize akıtılan teri biz de akıttığımızda, zafer mücadele eden sınıfımızın olacaktır.
Birleşen İşçiler Yenilmezler!