
Geçtiğimiz aylarda iş arıyordum. Tanıdığım bir araştırma şirketi ile görüştüm ve tüketici davranışlarını anlamak üzere bir araştırma çalışmasının olduğunu öğrendim. Neyse, işe başladım. İş için veri toplamamız ve insanların ne tükettiklerini öğrenmemiz gerekiyormuş. Bunun için de belli marketlerin önünde durup insanlardan kullanmayacaklarsa fişlerini istiyoruz. Yaptığım işte birçok haklı tepkiyle karşılaştım.
Genelde araştırma için insanlardan fişlerini istediğim zaman bana neden fiyatların bu kadar yükseldiğini soruyorlar. Neden bunun araştırılıp önüne geçilemediğini soruyorlar. Ekonomik kriz yok diyen siyasi iktidarın neden bunu görmezden geldiğini soruyorlar. Bu kadar çok vaat ile iktidara gelen siyasilerin halkı önemsemediklerinden, sarayda yaşayıp işlerine gelmeyeni görmezden geldiklerini söylüyorlar. Herkes ağız dolusu küfürler savurarak tepki göstermeden edemiyor. İşçi, emekçi insanlar yaşamlarından da tecrübe ettikleri gibi biliyorlar ki bunlar daha iyi günler. Bu sözcükleri birçok insan söylüyor. Geçtiğimiz günlerde birçok insan bana “bunlar daha iyi günlerimiz, seçim olsun artık hiç bir şey alamayız. Milleti işten de çıkaracaklar zaten. Bakalım ne olacak?” demişti. İnsanların haklı tepkileri, sinirlenenler, küfredenler, beddua edenler… hep yaptığım iş gereği gördüklerim. Geçenlerde gene fiş toplarken yanıma bir abi geldi. Bana “sen bu araştırmaları yaptığın için fiyatlar yükseliyor” diyerek sert bir bakış attı. Söylediğinden çok emin olduğunu anladım. Ben de “bunun senin benimle alakası olabilir mi abi? Ben tek başıma ülkeyi krize sokabilecek güçte olabilir miyim?” dedim. Koskoca devlet hâlâ krizi örtmeye çalışıyor görmüyor musun?” diye sordum. Abi söylediği şeyden pişman olmuştu. Yanımda duran ve ülke gündemi hakkında sohbet ettiğim bir amca da bana destek verince abi sustu ve markete gitti. Çıktığında fişini bana uzattı ve hiç bir şey söylemeden uzaklaştı.
Geçtiğimiz günlerde yine fiş topluyordum. Bir amca bir kavanoz zeytin aldı ve gitti. Ancak bir süre geçtikten sonra geri geldi. Benden fişini istedi ve elindeki zeytini değiştireceğini söyledi. Amca yaşlı bir işçi emeklisiymiş. Benim boylarımdaydı ve hayatın yükünü taşımış omuzları aşağı doğru sarkmıştı. Belliydi ki hayat mücadelesinde çok yorulmuş ancak hakkını alamamıştı ve tepkiliydi. Çıkınca öğrendim, yıllarca inşaatlarda çalışmış. Bana yeni aldığı zeytini ve fişini göstererek şöyle dedi: “Düzgün ve kaliteli bir şey almaya gücüm yetmiyor oğlum. Şu yaşıma kadar inşaatlarda çalıştım. Sen şimdi tüketilen şeyleri araştırıyorsun. Ancak tüketenlerin halini soran yok. Bizlerin vergileri ve parasıyla zenginlik içinde yaşayanlar dönüp yüzümüze bakmaz. Bir kişi de gidip şu inşaatta emek vereni sormaz, nasıldır bilmez!” dedi. Abiye çok haklı olduğunu ve dünyanın bu kahrını çekenlerin bir gün bunu değiştireceğini söyledim, gülerek ayrıldı. Hâlâ aynı mağazaya geldikçe konuşuruz.
Bu örneklerden ve deneyim ettiklerimden anlıyorum ve biliyorum ki bizleri, işçileri, emek verenleri umursamayan patronlar biz örgütsüz olduğumuz, birlikte hareket etmediğimiz ve tepkimizi tek tek ortaya koyduğumuz için böyle davranabiliyorlar. Ancak bizler örgütlü tepkimizi işçi sınıfı olarak ortaya koyduğumuzda bu dünyayı değiştirebiliriz. Bunun için öğrenmeli ve örgütlenerek mücadele etmeliyiz. Ziya Egeli’nin de söylediği gibi “ya biz kazanacağız, ya da gene biz çünkü; yok başka seçeneğimiz.”