
Son bir yılda yaşadığımız ekonomik krizin etkilerini, rejimin artan baskılarını hayatımızın her alanında çok daha fazla hissetmeye başladık. Evde, işte, sokakta her an, her dakika birçok soruna şahit oluyor, yaşadığı sorunlardan şikâyetçi olan insanlarla karşılaşıyoruz.
Ben özellikle son birkaç aydır okulumda, öğretmenler odasında farklı düşüncelerden öğretmen arkadaşların aynı sorunları birbirleriyle paylaşmalarına şahit oluyorum. Son birkaç aydır özellikle market-pazar fiyatları, tanzim kuyrukları, biriken borçlar, gelecek kaygısı, siyasi iktidarın pervasızlığı ve yaşanan tüm sorunların sorumlusu olduğu her vesileyle konuşuluyor.
Biz öğretmenler de ekonomik ve siyasal sorunları her geçen gün daha derinlemesine hissediyoruz. Bu yıl birçok öğretmen arkadaş okulda kurslara kalıyor, yani fazla mesai yapıyor. Genelde geçmiş yıllarda okul idareleri kurs açmaları için öğretmenleri epeyce zorlardı. Bu yıl ise okulda kurslara katılan öğrencileri kapmak için nerdeyse öğretmenler arasında kavga çıkacak! Ailesiyle oturan, kira, fatura ve ev geçindirme derdi olmayan öğretmen arkadaşlar bile geçinmekte zorlandıklarını anlatıyor, ek iş arıyorlar.
Kurs veremeyen öğretmen arkadaşlardan bazıları mesleği dışında da olsa ek işler arıyor. Eşi 6 ay önce işten atılmış olan bir kadın öğretmen arkadaşım evde parça başı yapılacak iş arıyor. Bir diğerinin eşi ise bir AKP belediyesinde 5 yıldır sıfır zamla çalıştırıldığı için kredi borçlarını ödeyemiyorlar ve o da aynı şekilde evde yapılacak ek iş arıyor. Hatta her ikisi çok ciddi bir şekilde bu durum böyle devam ederse evlere temizliğe bile gideceklerinden bahsediyorlar.
Eşi bilgisayar mühendisi olan öğretmen arkadaşlarımızdan biri doğum yapmıştı. Ücretli izni bitmiş, bebeğe bakacak kimseleri olmadığı için 1 yıllık ücretsiz izin almıştı. Bu arkadaşımız geçen ay işe dönmek zorunda kaldı. Eşi işten atılmış! O da evi geçindirmek için işe dönmek durumunda kaldı, doğal olarak eşi de evde bebeğe bakmaya başladı.
Öğretmenler odasında kimi dinlesem bu koşulların böyle devam etmemesi gerektiğini söylüyor ve kendi derdini anlatıyor. AKP’yi desteklediğini bildiğimiz birkaç öğretmen arkadaşımız da derin bir sessizliğe bürünmüş durumdalar ve genellikle öğretmenler odasına uğramamayı tercih ediyorlar.
Sözün özü kriz giderek derinleşiyor ve yarattığı sorunlar girdabı, işçi sınıfının her kesimini içine çekiyor. Eskiden kendini ayrıcalıklı gören meslek grupları da bir anda bugüne kadar fabrikalarda, inşaatlarda, atölyelerde çalışan işçilerin gündelik hale gelen sorunlarını yaşar duruma geliyor. Bu işçiler geçinebilmek için çalışmak dışında bir seçeneklerinin olmadığının, işçi sınıfının bir parçası olduklarının, yaşadıkları sorunları başkalarının da yaşadığının farkına varıyorlar. Ama ne yazık ki yaşanan sorunların farkına varmak, sorunları görmek, sorunları çözmeye yetmiyor. Sorunları ortadan kaldırmak için harekete geçmek de gerekiyor.
Krizi yaratan da, savaşları yaratan da, burjuva siyasetçilerin bizim başımızda boza pişirmesine yol açan da kapitalist sistemdir. Bu sistem gücünü “ben tek başıma ne yapabilirim ki” diye düşünmemizden yani bizim örgütsüz oluşumuzdan alıyor. Bu durumu tersine çevirip örgütlü davranırsak, örgütlü mücadele edersek biz kaybeden değil kazanan oluruz.