
Medya denince akla televizyon, gazete, dergi, internet gibi hayatımızda geniş bir yer tutan iletişim araçları geliyor. Bu araçlar tüm dünyada yaygın bir şekilde kullanılmakta. Teknoloji çağında olduğumuz bu dönemde bilgiye ulaşmak çok daha kolay. Evet, teknolojinin gelişmesiyle elimizin altında her türlü bilgi var. Ama hiç düşündük mü internette tek tıkla ulaştığımız bu bilgilerin ne kadarı gerçeği yansıtıyor? Ya da akşam evimize gidip şöyle bir haberlere bakalım dediğimizde karşılaştığımız manzara nasıl?
Bugün okuduğumuz gazeteler, izlediğimiz diziler, dinlediğimiz şarkılar biz işçilerin yaşamının, sorunlarının, gerçeklerinin ne kadarını yansıtıyor? Gazetelere ne yazılacağını, televizyonlarda hangi programların çıkacağını, haberlerde nelerin sunulacağını, kısacası her şeyi burjuvalar belirliyor. Neyi nasıl tüketeceğimize bile onlar karar veriyor. Sadece kendi kârlarını düşünen patronlar kârlarına kâr katmak, üretilen ürünleri pazarlamak ve satış yapmak için türlü yollar deniyorlar. Bununla ilgili Sosyal Güvenlik Uzmanı Ali Tezel EYT mitinglerinin birinde şu konuşmayı yapmıştı: “Bir reklam var biliyor musunuz? Saçlarınız dökülmesin: Bioder. Biz ne anlıyoruz? Bioder kullanırsak saçlarımız dökülmeyecek. Öyle bir şey söylemiyor ki. Bioder kullanmayanın saçları dökülecek demiyor. Sadece bir temennide bulunuyor”. Ali Tezel’in de vurguladığı gibi reklamlar bizleri kullandıkları dil ve akıl oyunlarıyla satın almaya teşvik ediyor. Patronlar reklamlarla bile bizlerde diledikleri gibi bir algı yaratıyor, işçileri televizyon karşısında hipnotize ediyor. Sadece bir ürünü satmak için algı yaratmakla kalmıyorlar. İşçiler birlik olmasın kendisi için bir şey yapmasın diye medya eliyle devreye soktukları yalanlarla işçilerin aklını ellerinde, avuçlarında tutmaya çalışıyorlar. İşçilerin gözünü kör ediyor, gözünü açmasına engel oluyorlar. Bir atasözü “aç gözünü, yoksa açarlar gözünü” diyor. Yani aslında yaptığın her işte uyanık olmalısın, olmazsan da bedelini kat be kat ödersin. Bizler maalesef patronların oyunlarına kanıyor, onların dediklerini hiç sorgulamadan kabul ediyoruz, gözümüzü açmıyoruz. Çünkü biz işçiler patronlar kadar örgütlü değiliz. Onlar kendi sınıfları için ellerinden geleni ardına koymazken bizler bir araya gelmeye, en ufak bir sorunumuzu konuşmaya bile çekiniyoruz. Bunun bedelini de her geçen gün kötüye giden yaşamlarımızla kat be kat ödüyoruz.
İşçilerin hayatlarıyla hiç bağdaşmayan, onların mücadelelerini anlatmayan, tamamen burjuvazinin çıkarları temelinde kurgulanmış, yalanlarla dolu bir burjuva medyasından bahsettik. Bu medyanın karşısında bir de işçi sınıfının tarihini, mücadelelerini anlatan, grev ve direniş haberlerini bizlerle paylaşan medya araçları da var. İşçilerin, emekçilerin gözünü açan “İşçi Dayanışması” var. Adı üstünde “İşçi Dayanışması”, her ay emekçi kadınlardan genç işçilere, dünyadan Türkiye’ye işçi sınıfının her kesiminin sorunlarını anlatıyor, çözüm yolları sunuyor. Patronlar medyası karşısında İşçi Dayanışması’nın daha çok işçiye ulaştırılması için çalışmalar yürütmeli, İşçi Dayanışması’na sahip çıkmalıyız!