31 Mart yerel seçimleri geride kaldı ancak hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Seçimlerde belediye başkanlığını kazanan bazı adaylar sosyal medya üzerinden çeşitli videolar yayınlıyorlar. Bunlardan biri de yeni seçilen Bolu Belediye Başkanı. Paylaşılan video bizim işyeri servisimizde bir hayli gündem oldu.
Belediye başkanı açıkça Suriyeli göçmenlere yapılan yardımların kesileceğini söylemişti. İş arkadaşlarımdan biri de “oh, ne güzel konuşuyor, gitsinler bu ülkeden” diyerek seviniyordu. Sonra birkaç kişi onu destekleyerek söylediklerini onayladılar. Ben de “arkadaşlar böyle yapmayın bu insanların ne suçu var ki?” diyerek söze girdim. “Bu insanların başına ülkelerinde her gün bombalar yağıyor, çoluk çocuk demeden katlediliyorlar, yazık değil mi bu insanlara?” diye sordum. “Buradaki siyasilerin suçu yok mu sizce? Suriye karışırken pastadan pay kapmak için müdahale yapılmadı mı? Bakın bu ülkede sürekli biz işçileri ayrıştırmak, kutuplaştırmak isteyenler var. Bizi yeri geldiğinde Türk ve Suriyeli diyerek, yeri geldiğinde Türk-Kürt, Alevi-Sünni, yeri geldiğinde de memleketlere göre böl parçala kutuplaştır taktiğini uygulayarak ayrıştırıyorlar. Biz işçiyiz. Türk olmuşuz, Suriyeli olmuşuz yahut Alman olmuşuz ne fark eder? Sömürü her yerde sömürüdür. Sömürülen her yerde sömürülendir. Sonuçta patronlar ülke veya memleket olarak bizleri ayırarak mükâfatlandırmıyorlar. Hepimizi aynı koşullar ve şartlarda çalıştırıyorlar” diyerek bu düşmanlığın yanlış olduğunu anlatmaya çalıştım.
Biliyoruz ki sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde göçmen işçiler üzerinden kutuplaştırıcı politikalar yürütülüyor. Halklar birbirine düşmanlaştırılıyor. Oysa biz işçiler birbirimize kin ve nefret beslerken bu durumdan küçük bir azınlık ciddi menfaatler elde ediyor. Kârlarına kâr katıyor. İşçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırıyor. Biz ise ayrıştığımız için buna karşı güçlü bir duruş sergileyemiyoruz.
Patronlar sınıfı dün de bugün de hep biz işçileri böl parçala yönet taktiğiyle, ayrıştırıp kutuplaştırarak birbirimize düşman etmeye çalışıyorlar. İşte tam da bu nedenle dünya işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’a sahip çıkmamız gerekiyor. Kutuplaştırma ve ayrıştırmaya “hayır” demek için meydanlardaki yerlerimizi almalı, bir bütün olduğumuzu, hangi dilden, ırktan, memleketten olursak olalım işçi sınıfı olarak birlikte güçlü olduğumuzu göstermeliyiz.