
Gece vardiyası sabahı işi bitirip servise doğru yol aldık. Servisin kalkış saatini beklerken ayaküstü sohbet eden arkadaşlar vardı. Malum, uzayan seçimin biz işçilerin de gündeminde olması kaçınılmaz. Servise bindim, servisteki arkadaşlar da dışarıda sigara içen arkadaşlar gibi seçimi konuşuyordu. Birden sesler yükselmeye başladı. Ama yükselen sesler arkadaşların birbirine karşı değildi, tam aksine yaşananlara karşı bir tepki vardı. Servis hareket edene kadar tartışma kapı ağzında duranlarla birlikte devam etti.
Arkadaşlardan biri ön koltukta oturana sordu: “Ne olacak bu seçim meselesi? Ne kadar da uzadı bu iş. Dünyayı bize güldürdüler, herkes bizi konuşuyormuş. Rıfat, sen de duyduğuma göre bu sefer iktidara oy vermedin. Neden kardeşim?” Rıfat abi küskün çocuklar gibi başını öne eğerek mırıldandı: “Yok ya ben bu sefer vermedim. Açık söylüyorum, ben Sakaryalıyım ama daha da bu iktidara oy moy vermem arkadaş!” Sadık abi ısrarla bir daha sordu: “Hayırdır Rıfat, sen laf kondurmazdın, niye böyle yaptın ki, ne değişti?” diye ısrar etti. Rıfat abi yine sıkılganlıkla oflayıp puflayarak, “yahu Sadık uğraşma benle, bu sefer farklı dedik ya işte, adam EYT’lilere demediğini bırakmadı. Ne türediliğimiz kaldı ne de teröristliğimiz. Senin aklına yatıyor mu böyle bir hadise? Ulan ben yıllardır çalışmış, vergimi ödemiş bir vatandaşım” dedi.
Dışarıdan Osman abi servisteki tartışmaya dâhil oldu. “Yahu ne diyorsunuz arkadaş? Hep olumsuz hep olumsuz! Bu hükümet hiç mi doğru bir şey yapmadı? Ne yani, hep eleştiri eleştiri, hep muhalefetsiniz arkadaş” dedi. Osman abinin bu sözüne sinirlenen Murat abi lafa dâhil oldu: “Şimdi bak arkadaşım; 65 yaşında emeklilikten bahsediyorlar. Elhamdülillah Müslümanım. Ne kadar yaşayacağımı Allah’tan başka kimse bilemez. Ben hiç kimseye ömür biçemem. Bu bakanlar kim oluyor ki işçilere kaç yıl yaşayacakları konusunda ömür biçebiliyorlar? 65 yaşında emekli olacaksınız diyorlar. Ben şu servisten inip evime gidebilecek miyim? Bilmiyorum. Bunlar bayağı ömür biçiyorlar bize, kaç yaşına kadar yaşayacağımıza. Olumsuz bir şey hazırlanırken Avrupa’da da böyle diyorlar ama Avrupa’daki ücretleri sorduğumuzda bize yoksul ülkeleri gösterip şükretmemizi söylüyorlar. Sanki yoksul ülkeleri patronlar değil de biz fakirleştiriyormuşuz gibi konuşuyorlar. Dünyada en uzun saatler çalışan ülkeler arasındayız ama zenginlerimiz çoğaldı diye övünüyoruz. Benim çocuğumun boğazından geçen lokma küçüldüğü sürece kimseyle iftihar etmem, şükran da duymam. Ben çalışıp kazanıyorsam çoluk çocuğum doyuyor, yoksa bakanlar bizi düşünüp kafa yormazlar. 65 yaşmış! Ben o yaşı görmem, ölür giderim. Emekli maaşım da gene zenginin birine hibe edilir. Boş versene kardeşim sen, biz birlik olmadığımız sürece kimsenin bu işçiyi düşüneceği yok. Partiler bugün var yarın yok.” Böylece Murat abimiz biz işçilerin gerçeğini çok güzel, tane tane anlatmış oldu.
Bugün içinden geçtiğimiz dönem ne yazık ki işçi sınıfının örgütsüz ve dağınık olduğu bir dönemdir. İş arkadaşlarımın bu ayaküstü tartışması gidişattan rahatsız olduklarını gösteriyor. Siyasi iktidar kendi gündemini bize dayatıyor, istiyor ki gerçek sorunlarımızın üzerine kafa yormayalım, onların gündemleri içinde kalalım. Hükümet yaşanan bu hengâme içinde sermayenin saldırı planlarını hayata geçirmeye, haklarımızın birçoğunu elimizden almaya çalışıyor. Sermayeye hizmette kusur etmeyenlere biz işçiler tepkimizi göstermeliyiz. İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’a sahip çıkmalıyız. İşyerlerimizde, sendikalarımızda ve meydanlarda EYT mağduriyetimiz ve saldırıların hedefinde olan kazanılmış haklarımız için bir araya gelmeli, sesimizi daha gür çıkarmalıyız.