Bildiğimiz üzere iktidarın bugüne kadar birçok büyük projesi oldu. Bunlardan biri de şehir hastaneleriydi. Yaşadığım şehirde de geçtiğimiz yıllarda bir şehir hastanesi açılmıştı. Başta şehir hastanesinin iyi bir şey olacağını düşünen bizler için işin rengi sonradan ortaya çıktı.
İktidarın ihale usulü ile yaptırdığı ve kaynakları yandaş müteahhitlere peşkeş çektiği bu hastaneler şehirden çok ama çok uzak noktalara inşa edildiler. Çünkü devlet o bölgelerde inşaat yapacak şirketlere teşvik veriyor. Mesela bizim buradaki şehir hastanesi neredeyse Toros dağlarının eteklerinde yapıldı desem abartılı olmaz. Mersin’in birçok mahallesinden hastaneye ulaşmak için iki dolmuş değiştirmek zorundayız. Ya da yarım saatte bir gelen belediye otobüsünü kullanmamız gerekiyor. Takdir edileceği gibi hastalık anında hastaneye yarım saat geç ulaşmak hiç de iyi bir şey olmuyor. Yaşlı, hamile, engelli insanların hastaneye gelebilmesi ise çok daha zor oluyor. İnsanlar hastaneye ulaşıncaya kadar sıra fişleri bitiyor ve mecburen öğleden sonraya kadar bekliyorlar. O zorlu süreci yaşayan biri olarak ben de hastane serüvenimi paylaşmak istiyorum.
Bel fıtığı olan annemi hastaneye götürmek için yarım saatte bir gelen ve tıka basa dolu olan belediye otobüsüne bindik. Çoğu insanın hastaneye ulaşmaya çalışan hastalar olduğu otobüste, yer bulamadığımızdan annemin bütün ağrılarına rağmen ayakta gittik. Otobüs ancak yolu yarıladıktan sonra annem oturabildi. Aslında en uygun araç taksiydi ama buna gücümüz yoktu. Annemin bel fıtığının olması doğuştan değil tabi ki. Bunun sebebi annemin tarım işçisi olması, sürekli eğilerek ve ağır yükler taşıyarak çalışmasıydı. Annem uzun yıllar çalışmasına rağmen sigortası olmadığı için doğru düzgün bir sağlık hizmeti alma hakkı bile yok. Şehir hastaneleri inşa edilmesi, hastaneye her gittiğimizde elimize bir reçetenin tutuşturularak iyileşmemizin beklenmesi sağlık hizmeti aldığımız anlamına gelmiyor. Annem iki kere ameliyat olmasına rağmen hâlâ aynı sağlık problemini yaşamaya devam ediyor.
Koskoca hastaneler yapmak ve buralarda yüzde yetmiş doluluk oranlarına ulaşılsın diye şehrin diğer bölgelerindeki hastaneleri kapatmak ve biz emekçilerin hayatlarını hiçe saymak yaşananların sağlıkla, hizmetle yakından uzaktan ilişkisi olmadığını gösteriyor. Yaşananlar iktidar ve yandaş kuruluşlarının arasındaki çirkin ticari anlaşmalardır. Bu anlaşmalar biz emekçilerin hayatları pahasına da olsa en çok kârı nasıl kazandıracaksa o şekilde yapılıyor. Sonuçta patronlar sınıfı ve onların temsilcileri için emekçilerin hayatları değil ne kadar kâr ettikleri önemlidir.
Biz işçi ve emekçiler, hastanelerde düzgün bir sağlık hizmeti almak istiyorsak bunu ancak kendi örgütlülüğümüz sayesinde yapabiliriz. Örgütlü olmadığımız zaman bizlere reva görülen sağlık hizmeti ortada. Kâr için yaşayan ve kâr için bizlerin hayatlarını hiçe sayan bu asalak patronlardan ve onların düzeninden kurtulmak için mücadeleye!