Yoksulla zengin arasındaki gelir uçurumu gün geçtikçe daha da derinleşiyor. Geçtiğimiz haftalarda T24’te yayımlanan haber de bu uçurumu kanıtlar nitelikte: “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerinden derlenen bilgilere göre, yurt içinde ve dışında yerleşik milyonerlerin toplam sayısı Mart sonu itibarıyla 192 bin 903’e ulaştı. Geçen yılın sonuna göre milyoner sayısı 12 bin 777 kişi artarken, söz konusu milyonerlerin toplam mevduatı 1 trilyon 205 milyar 798 milyon liraya çıktı.” Peki, biz emekçilerin durumu nasıl? Milyonerlerin kasası trilyonlarla dolup taşarken biz emekçilerin cebi neden boş?
Biz yoksul emekçileri, ağır koşular altında, düşük ücretlere çalıştıran, sırtımızdan servetlerine servet katan patronlar sınıfının zenginliği giderek artıyor, emekçilerin payına ise işsizlik, artan iş kazaları, yoksulluk ve sefalet düşüyor. Dünyanın en zengin % 1’lik kesiminin zenginliği geri kalan % 99’un toplam zenginliğinden fazla. Zenginler ile yoksullar arasındaki uçurumun her geçen gün daha da derinleştiği bu sömürülü, adaletsiz düzenin gidişatı artık gözlerden gizlenemez haldedir.
Ayı çıkaramıyor, mutfaktaki tenceremizi kaynatamıyoruz. Bir tencere yemek için en temel ihtiyaç olan soğanı, patatesi alırken bile zorlanıyoruz. Kirayı faturaları ödemek için nereden kısacağımızı bilemez haldeyiz. İnsanca yaşamak için gereken dinlenme, tatil, sinema, tiyatro gibi sosyal aktiviteler biz emekçiler için lüks. Zenginlerin kuş sütünün eksik olmayan sofralarını görmezden gelip biz emekçilerin dört kişilik bir aile için aylık gıda ihtiyacını “simit çay” üzerinden hesaplayanlar adeta bizlerle dalga geçiyorlar.
Eşitsizlik sadece gelir dağılımıyla sınırlı kalmıyor, bunun her alanda sonuçları oluyor. Eğitimde adalet yok. Patronlar sınıfının çocukları dünyanın en iyi okullarında, en iyi koşullarda eğitim alırken emekçi çocukları okulu bırakmak zorunda kalıyorlar. Yaz tatillerini ise çalışarak geçiriyorlar. Patronlar sınıfının çocukları, biz emekçi ailelerin çocuklarıyla kıyaslanınca daha doğmadan 100-0 önde açıyorlar gözlerini dünyaya. Daha doğmadan torunlarının torunlarına bile yetecek bir zenginlik önlerine sunulmuş oluyor. En iyi okullarda lüks içinde okuyup mezun olan patron çocukları geleneği bozmadan patron olarak atılıyorlar hayata. Emekçi çocukları ise okuyabilmek için öğrenim kredilerinin borç yükü altına girmek zorunda kalıyor, mezun olduktan sonra ise işsizlikle boğuşuyorlar.
Kardeşler zengin sayısının artışı karşısında artan yoksulluğumuz tesadüf değil, aksine kapitalist düzenin işleyişinin bir sonucudur. Milyonerlerin sayısı yoksul emekçilerin sırtından artar. Patronlar sınıfı servetlerini katlarken biz emekçiler ise ağır bedeller ödüyoruz. Bizlerin payına düşen işsizlik, iş kazaları, düşük ücretler, güvencesiz çalışma, uzayan iş saatleri kaderimiz değildir. Zenginlerin artan serveti biz emekçilerin alın teri sayesindedir. “Çok çalışırsan sen de zengin olursun” masallarına inanacak değiliz. İşçiler olarak yılın neredeyse her gününü ağır çalışma koşullarıyla geçiriyoruz. Biz emekçilerin sırtından zenginleşen patronların refahı artıyor ama biz emekçiler nedense ayı bile çıkaramıyoruz…
Ama güzel günlerin geleceğine olan inancımız tamdır. Bu sömürü düzenine eyvallahımız yok! Patronlar sınıfının biz emekçilere reva gördüğü sefaleti çekmeye de hiç niyetimiz yok! Biz yeni bir dünya kuracağız, yeni yepyeni bir dünya! İçinde paylaşımın, adaletin, umudun, sevincin olduğu… Eğer birleşirsek biz işçiler, biter bu sefalet, yıkılır patronların saltanatı! Yeter ki,
Hele bir kalk ayağa
Hele bir tut yanındakinin elinden
Hele bir atıl boylu boyunca kavgaya
Bak göreceksin
Nasıl da oynuyor yer yerinden
Bak göreceksin
Nasıl da kuruluyor dünya
Yeniden
Yepyeniden…