1928 yılında İstanbul tramvay işçileri büyük bir grev yaparlar. İşçi sınıfının ozanı Nâzım Hikmet ise “Sesini Kaybeden Şehir” adlı bir şiir yazarak selamlar bu şanlı grevi… Tramvay işçilerinin iş durdurduğu o günlerde “Ne bir motor uğultusu/ne dönen bir tekerlek var” der Nâzım Usta… Eğer her şeyi üreten eller isterse, yani işçiler isterse her şeyi yapabilecekleri gibi “İstanbul’un sesini”, tramvay seslerini de susturabilirler, işte bunu işler bu şiirinde… Aradan yıllar geçer, takvim yaprakları 15-16 Haziran 1970’i gösterir. Büyük İşçi Direnişiyle birlikte sokaklar, caddeler, meydanlar işçi sloganlarıyla çınlamaktadır. Bu kez fabrikalarda makinelerin sesini susturan işçiler, sokakları sloganlarıyla inletmektedirler. Sonunda İstanbul sesine kavuşmuştur! 15-16 Haziran günlerini “Şanlı Haziran” adlı şiiriyle aktaran Erol Çankaya, Nâzım Hikmet’in “Sesini Kaybeden Şehir” şiirine de atıfta bulunuyor.
İstanbul “Sesini kaybeden şehir” Buldu bir haziran vakti buğular içinde Fabrikalardan, kondulardan göğerdi Patladı bütün karanfiller bir sabah vakti Bulundu Rozetler gibi takıldı terli yakalara Sesini buldu İstanbul, Adapazarı Yağlı tulumlar, İngiliz anahtarları Issız avlular şenlendi Dağıldı dört bir yana soluklarımız… Otosan’dan Demirdöküm’den İşçiler yaklaşıyordu İşçiler yaklaşıyordu telaşsız ve ağır adımlarıyla Birinci kurtuluşu yaratanların adımlarıyla Şehir kabuğuna gömülüyordu İkinci kurtuluşa Gör, ben çıktım durdu tezgâhlar Avluda koyduğum yağdanlık güneşe karşı Çeliği ve toprağı yoğurduğum yerde Ben bıraktım fabrikayı şimdi Yeni bir türküye başladım Moraran ellerimiz sıkılmış yumruklar şimdi Bitmeyecek hasretimizi anlatmak için Kırmızı karanfili açtırmak için