Çoğunuz duymuş, görmüştür. Son günlerde dijital yaşlandırma tekniği ile kullanıcılara ileri yaşlarında nasıl görünebilecekleri hakkında fotoğraf üreten bir uygulama gündemde. Ünlü isimlerin de kullanmasıyla birlikte popülerliğini gittikçe arttıran FaceApp uygulamasında yaşlandırılmış görüntüler işçiler, emekçiler tarafından da yoğun olarak kullanılıyor. Sosyal medya bu program kullanılarak üretilen sürpriz fotoğraflarla dolu.
Kendi çalıştığım fabrikada da böylesi fotoğraflar ve tartışmalara sık rastlıyorum. Bazı işçi arkadaşlar yaşlandırılmış resimlerine bakıp “ahh çok güzel, fazla çökmemişim” diye görünüşleriyle mutlu olabiliyor. Bazı arkadaşlar ise “benim görüntüm çok aşırı yaşlanmış görünüyor, yüzüm buruş buruş olmuş, ne kadar çökmüş bir görüntüm var” diyerek fazladan canlarını sıkabiliyorlar. İnsanlar neden FaceApp kullanıyor? Ya da ihtiyarlık resimlerini neden bu kadar çok merak ediyor diye irdelemek değil derdim. Henüz yaşanmamış, sonradan gelecek olan bir zamana ait görüntüsü insanda merak uyandırabilir, ilginç gelebilir. Asıl merak ettiğim husus “nasıl göründüğüm” kısmıyla ilgilendiğimiz kadar “nasıl yaşayacağım” kısmıyla da ilgileniyor muyuz?
Günümüzde insanı tüketen, sosyal hayatı yok eden bir düzende çalışıyoruz. İşçiler git gide azalan, kuşa dönmüş ücretler yüzünden genellikle gücü yettiği kadar fazla mesailerle ya da boş kalan zamanlarında ek işler yaparak gelirlerini arttırmaya uğraşıyorlar. Genç arkadaşlar “akarken doldurmak lazım” derdi, fazla mesailer ile açıklarını kapatabileceğini düşünürdü. Bunların hepsi artık hayal. Yetmeyen ücretler nedeniyle adeta ölesiye çalışmak zorunda kalıyorlar! Kapitalist sömürü düzeninin çarkları dönmeye devam ederken mesai bitiminden sonra limon gibi sıkılıp posaları çıkarılan emekçiler birer “zombi” gibi evlerinin yolunu tutuyorlar. Posaları çıkmış bir vaziyette geri kalan kısacık zamanda biraz olsun dinlenmenin hayalini kuruyorlar. Üstelik fazla mesailerle işçinin eline geçen para artsa bile hâlâ olması gerekenin o kadar altındaki bu ölesiye çalışma bile ihtiyaçları karşılamaya, sıkıntıları gidermeye yetmiyor. Sonuç olarak işçi kendisine, ailesine ve iş arkadaşlarına daha da yabancılaşıyor. Sosyal hayatı hepten solup gidiyor, artan psikolojik sorunların da etkisiyle kişilerin yıpranmışlığı ve tükenmişliği artıyor. İşçiler daha yaşlanmadan, gencecik fidan çağlarında hem ruhen, hem bedenen tükeniyorlar. İçinde bulunduğumuz koşullar budur.
Kapitalist sömürü düzenin yarattığı diğer belalar, kirli hava, kirli su, kötü çalışma koşulları, rutubetli meskenler, dengeli beslenememek ve önleyici sağlık hizmetlerinden yararlanamamak, sağlık gibi mühim bir sosyal hizmetin giderek paralı hale getirilmesi gibi olgular, işçinin geleceğe yönelik kaygıları ve güvensizlik duygusunu artırıyor. Ortada duran tabutun üstüne “son çiviyi” çakıyor. Artan iş cinayetleri ve meslek hastalıkları çok sayıda işçiyi yaşamının baharında yaşamdan koparıyor. Bırakın yaşlanmayı emekliliğini bile göremeden, sevimli bir torunu kucağına alıp sevemeden, onunla doyasıya vakit geçiremeden bu hayattan alıp götürüyor. Bir şekilde emekli olmayı başarabilenler ise düşük emekli aylığı ve yeterli güvencesi olmaması sebebiyle rahat ve huzurlu bir hayata kavuşamıyor. Tüm bunların ne kadar farkındayız?
Gördüğünüz üzere patronlar çok sinsi! Esas meseleyi gargaraya getiren birçok uygulamaları var. Bu dönemin popüler konusu yaşlandığımız zaman nasıl görüneceğimiz hususu. Asıl olarak o günlere nasıl varacağımız, bu gün neler yaşadığımızla alakalı değil mi? Git gide kötüleşen, ağırlaşan çalışma ve yaşam koşulları yüzünden o günlere varıp varamayacağımız bile meçhul değil mi? İnsanların yalnızca uzun yaşamaları, ya da nasıl göründükleri değil, yaşamlarının kalitesi ve yaşamlarına atfettikleri değer de başlı başına önem taşır. Her yaşın ayrı bir güzelliği vardır ve yaşamlarımız bizim için kıymetlidir. Yaşamımızı patronlar sınıfının insafına bırakmayalım. Geleceğimizi kendimiz kuralım.
Mektubuma konu olan uygulamayı henüz telefona indirip kullanmamışsanız bunu okuduktan sonra deneme yapmak için bile indirmenizi istemem. Ama geleceğe ilişkin daha çok şeyler yapmak istiyorsak mücadele örgütümüz UİD-DER’e daha fazla sarılalım, daha azimli ve kararlı çalışalım. Gelecek zaten gelecek. Ama nasıl olacağını bugün yaptıklarımız belirleyecek.