Bizler çeşitli fabrikalarda çalışan bir grup işçiyiz. Bir yıl boyunca yoğun bir tempo içerisinde çalıştık ve bu yoğun tempodan az da olsa sıyrılıp bir tatile gittik. Her birimizin farklı farklı özellikleri, kültürleri olmasına rağmen bir hafta boyunca uyum içinde ve iş bölümü yaparak keyifli bir tatil geçirdik. Her gün patronlar için sabahın köründe kalkıp işe gidiyoruz, bu bir hafta boyunca kendimiz için sabahları erken kalktık ve bu gönüllü olduğu için ayrı bir keyif aldık. Çünkü bu bir hafta boyunca yaptığımız her şey kendimiz içindi. Planlı programlı olduğumuzda günün ne kadar uzun ve çok amaçlı kullanılabileceğini anlamış olduk. Hayatımızın uzun vakitlerini patronlar için harcıyoruz. Doğal olarak da sanki her gün aynı güne uyanıyormuşuz gibi rutin bir hayat yaşamak zorunda kalıyoruz.
Bizler aslında şunu görmüş olduk. İşçi sınıfı örgütlü olduğunda, bilinçli olduğunda bir arada kalabiliyormuş. Ortak yaşamı örgütleyebiliyormuş. Bize öğretilen ve layık görülen tatil anlayışında boş boş oturmak ve bilinçsiz bir şekilde gezip tozmak yatıyor. Oysa yaşadığımız topraklarda insanlığın farklı dönemlerine ve yaşanmışlıklarına ait, toplumsal hafızayı yenilememiz için bir dolu yapı ve doğal güzellik bulunmaktadır. Bu yapı ve doğal güzellikleri işçi sınıfının bakış açısıyla değerlendirmek biz işçiler için en verimli tatil anlayışını yansıtıyor. Bizler de bu anlayışla tatilimizi yaptık.
Örneğin, bu tatilde gittiğimiz bir Rum köyünde ortak kullanıma ait bir çamaşırhane gördük. Bu köylerde insanlar ortak ve kolektif bir dayanışma içerisinde yaşamışlar. Bu birlikte yaşam biçiminin, bina yapılarına ve doğayla uyumlu çevre düzenlemelerine de etkisinin olduğunu gördük. Kapitalist kâr düzeninin efendileri, bugüne kadar birlikte huzur içinde yaşayan halkları birbirine düşürerek düşmanlaştırmış. Aslında dilimiz, dinimiz, cinsiyetimiz veya ırkımız ne olursa olsun bizler işçi sınıfının fertleriyiz ve bir arada yaşayabiliyoruz. Bizler birleşebilir, halkları ve işçileri birbirine düşüren kapitalist düzeni değiştirebiliriz.