Geçtiğimiz günlerde devlete bağlı işletmelerde çalışan binlerce işçiyi yakından ilgilendiren toplu iş sözleşmesi imzalandı. Türk-İş ile Aile ve Çalışma Bakanlığı arasında imzalanan sözleşmede binlerce işçi sefalet ücretine mahkûm edildi. Binlerce işçiye dayatılan düşük zam kadar Türk-İş Genel Başkanının basın toplantısı sırasında mikrofonun açık olduğunu unutarak Aile ve Çalışma Bakanının kulağına eğilip söylediği sözler de çokça konuşuldu. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, “uzasa işi karıştıracağız en azından kapattım böyle” dedi. Yüz binlerce üyesi olan bir işçi konfederasyonunun genel başkanı kendince sorunu uzatmadan, işçilerin maaşlarına komik rakamlarla zam yapılmasını kabul ederek sözleşmeye imzasını atmış ve konuyu kapatmıştı. Ancak biz işçilerin ayın sonunu bin bir çileyle getirdiği, borç yükünün altında ezildiği gerçeği gün gibi ortadadır. Kapanmak şöyle dursun sorunlar çığ gibi büyümeye ve haklarımız tırpanlanmaya devam ediyor.
İşçilerin sorunları böyle kapanmıyor. Aksine büyüdükçe büyüyor. İşsizlik çift haneli rakamlardan aşağı inmiyor. İşçiler, kuş kadar ücretlere mahkûm ediliyor. Hayat pahalılığı karşısında ücretlerimiz her geçen gün eriyor. İş cinayetleri her gün daha da artıyor. İşçi sınıfı sağlıktan eğitime birçok sosyal güvenceden ya yoksun ya da yarım yamalak yararlanıyor. İşçilerin sendikalaşma hakkı gasp ediliyor. Sendikalar işçilerden kopuk, işçilerin sorunları ve bu sorunların çözümünden uzak bürokrat tipli yöneticilerin elinde. Ne yazık ki bu yöneticilerin ilgilendikleri tek şeyse işçilerden gelecek aidatlar ve sahip oldukları mevkilerini korumak. İşçi sınıfının üzerindeki baskılar her geçen gün artıyor. Kıdem tazminatımız gasp edilmek isteniyor, grevler yasaklanıyor. Hakkını almak için eylem yapan işçiler baskıya, şiddete maruz kalırken, haksızlık yapan patronlar teşviklere boğuluyor.
Daha fazla kâr etme hırsıyla yanıp tutuşan patronlar, sıra işçilerin maaşlarına zam yapmaya gelince işi “uzatmadan” kestirip atmanın bir yolunu buluyorlar. Ekonomik kriz bahanesiyle işçiler işten atılıyor ya da sıfır zamma mahkûm ediliyorlar. Krize karşı patronlar korunuyor ve teşvikler veriliyor. Patronlara her türlü kolaylık sağlanıyor. Onlara dikensiz gül bahçesi sunuluyor. İşçilerin artan hoşnutsuzluğu karşısında sendikaların tepesine çöreklenmiş bürokrat sendika başkanları, işçilerin gazını almak için haktan hukuktan bahsediyorlar. Hâlbuki ne söylediklerinden ziyade ne yaptıklarına baktığımızda bu sözlerin aslında işçilerin tepkisini yatıştırmak için söylendiğini görüyoruz.
Sendikalar işçilerin mücadele örgütleridir. Bizler bir araya gelip sendikalarımıza sahip çıkmadığımız sürece sendikaları ikbal avcısı, işçilerden kopuk yöneticilerin eline teslim etmiş oluruz. Bu gidişata son vermek için birliğimizi örmekten başka çıkar yol yoktur. Konuyu kapattığını sananlar unutmasınlar ki biz kapandı demedik daha!