Üniversitelerde yeni bir eğitim-öğretim dönemi başlamış bulunuyor. Farklı memleketlerden gelen öğrencilerin ev bulma meşgalesi hâlâ sürüyor. Sınırlı sayıda öğrenci yurda yerleşirken büyük bir kısmı ise dışarıda yani üniversite etrafında ya da çok uzağında olmayacak bir yerde ev ya da yurt aramakla meşgul. Hâlâ ev bulamayanlar ya da herhangi bir yurda yerleşemeyenler de tanıdıkları arkadaşlarının yanında şimdilik.
Ev sahipleri memur atamalarına ve üniversitelerin açılmasına yakın kiraları gözden geçirip revize ediyor! Ve tabi bu “fiyat güncellemesi” faktörlerine uzun zamandır göçmen nüfus da dâhil. Göçmenlerin çaresizliğinden de yararlanan ev sahipleri hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Bu koşullarda öğrencilere uygun bir yer bulmak şansa bile kalmamış çünkü hiçbir şekilde uygun bir yer bulunamıyor. Ya kirası, gideri çok fazla ya da ev okula oldukça uzak. Kiraya ek olarak bir de dolmuş parası ekleniyor masraflara.
Tabi mesele sadece barınma sorunuyla sınırlı kalmıyor. Daha eğitim dönemine başlamadan zamlarla karşı karşıya kaldık. KYK burs ve kredilerine gelen asgari zamma karşılık birçok ihtiyaca ise azami zam yapıldı. Daha okul başlamadan okul yemekhanesine yapılan zammı duyduk. İki sene önce iki lira yirmi beş kuruş olan yemek fiyatı geçen sene sezonu iki lira yetmiş beş kuruşla kapatmıştı. Bu sene daha dönem açılmadan yemek zammı açılışını yaptı. İmza kampanyası düzenlenip üç buçuk lira olan yemek fiyatına tepki gösterilmesinden sonra fiyat şimdilik üç liraya düştü.
Devlet yurdunda kalan arkadaşlardan edindiğim bilgileri de aktarmak isterim. Orada da günlük verilen fişlere yapılan zam çok küçük bir meblağ iken kahvaltıda verilen malzemelere ve diğer öğünlerdeki yemeklere yapılan zam çok fazla. Yani bir fiş 3-4 çeşitlik bir öğünü karşılamıyor. Dolayısıyla doyabilmek için fişin üzerine ek para koymak gerekiyor. Keza yurt fiyatları da arttı.
Bir başka olay ise üniversite içinde ücretsiz olan dolmuş güzergâhlarında yapılan değişiklik. Okul içinde ücretsiz dolmuşlarla dolaşabilmek artık cidden imkânsız, bir fakülteden uzak bir fakülteye, yemekhaneye vs. gitmek için ücretsiz alan iyice sınırlandırıldı. Bir sürü araç üniversite içinde boş geçiyor fakat öğrencileri almak için durmuyor. Rektörlükle olan anlaşmaları gereği bunu yapmak zorundalar.
Bu koşullar altında işçi ailelerin çocuklarını okutabilmesi daha da zorlaşmış bulunuyor. 8 milyona yakın üniversite öğrencimiz var diyerek övünen iktidar, bu sorunlara kulak tıkıyor. Üniversitelere ayrılan bütçeler yıllar geçtikçe azalıyor. Bu da birçok soruna neden oluyor. Gıda, barınma, yol, elektrik, su gibi temel ihtiyaçlara zam yapılırken asgari ücret yerinde sayıyor. Emekçilerin alım gücü gün geçtikçe düşüyor. Bu yüzden okuyan çocuklarına maddi destek sağlayamıyorlar. Bu nedenle üniversite öğrencileri bulundukları şehirlerde çeşitli sektörlerde yok pahasına çalışıp okula devam etme mücadelesi veriyorlar. Binlerce gencin çalışma saatleri güya part-time. Oysa işyerinde sekiz saati deviriyorlar. Nitekim üniversiteden umudunu kesip okulu bırakan öğrenci sayısı da her sene artıyor.
Hükümet krizin faturasını işçi sınıfına kesmeye devam ediyor. Alım gücümüz gün geçtikçe düşüyor ve bu durum işçi sınıfına ve geleceğin işçisi olacak öğrencilere, gençlere bin bir zorluk çıkarıyor. Boğuştuğumuz problemlere rağmen umutsuzluğa kapılmayacağız, depresyona sürüklenmeyeceğiz. Krizin bize kesilmek istenen faturasını patronlara ve siyasi temsilcilerine kesebilmek için birlik olmalıyız. Geleceğin işçileri olarak sınıfımızın saflarında örgütlenmeliyiz. Krizi fırsata çevirme sırası işçi sınıfına geçmeli!