
Doğduğumuz andan itibaren başlar bu sistem bizi içine çekmeye. Yürümeye başladığımız zaman başlar hayat bizi sınamaya. Okula başladığımızda hayat ilk darbeyi çoktan vurmuştur. Devletin vermiş olduğu, daha doğrusu vermemiş olduğu eğitim hakkı okula başlamadan önce yüzünü bize gösterir. Aileler okula gidip çocuğunun eğitim hakkı için para öderler. Okul yönetimi, “ihtiyaçlar” adı altında kalem, silgi, tebeşir, kâğıt talep eder velilerden. Ancak veliler gereken malzemeleri aldıktan sonra okula başlayabilir çocukları. Bu da yetmezmiş gibi bir kılıfına uydurarak “okul aile birliği” adı altında tekrar para isterler sizden. Üstelik bu haksız kazancı vermekte ayak direyenleri dışlarlar. Daha o yaştaki çocuk bile etkilenir bu durumdan. Çünkü “senin annen para vermemiş” diyerek dışlarlar çocuğu ve ailesini.
Ortaokulda işleri biraz daha zorlaşır işçi ailelerinin. Zaten hayat pahalılığı, enflasyon, uzun çalışma saatleri, düşük ücretler gibi nedenlerden aileler iyice zor durumdadır. Bir de öğretmenler anlaştıkları yayınevlerinin yayınlarından bahseder ve “devletin verdiği kitaplar iyi değil, şu yayından alın” derler. Böylece aileye bir darbe daha vururlar. Üstelik bu kitaplardan almama diye bir şansı yoktur ailelerin. Çünkü öğretmenler konularını bu kitaplardan işliyorlar. Sene sonu devletin vermiş olduğu kitaplar daha açılmamış, içi kurcalanmamıştır, kalem dahi oynatılmamıştır o kitaplarda. Bunca zorluktan sonra işçi aileler sözde “ücretsiz eğitim” adı altında tonla para harcarlar. Çocuk liseye gelmiştir. Bazı aileler devlete ödedikleri para ile özel okula ödedikleri para arasında çok fark olmadığı düşüncesiyle, ayrıca özel okulun imkânlarının daha iyi olduğu yanılgısıyla çocuğunu özel okula gönderir umutsuzca. Umutsuzca diyorum çünkü işçi ailelerin akıllarında tek soru vardır: “Çocuğumuz ilerde ne olacak ve en önemlisi iş bulabilecek mi?” Aslında bu sorunun cevabı günümüz ve Türkiye şartlarında çok basittir: “İşsiz kalacak!”
Çocuk artık bir şeylerin farkına varmaya, idrak etmeye başlamıştır. Üniversite sınavına girerek devlet üniversitesini kazanır. Kazanamayan mecburen özel üniversiteye gider. Mecburen diyorum çünkü yaratılan havaya göre okumaktan başka kurtuluş şansı yoktur işçi çocuğunun. Çünkü ne herhangi bir mal varlığı ne de baba parası yiyecek durumu vardır. İşsizlik rakamları göz önüne alındığında, sözde üniversiteli olma avantajı vardır. Okuyunca daha kolay iş bulurum zanneder. Ama çocuk mezun olduktan sonra hayat en büyük darbesini vurmaya hazırdır. Çocuk artık işsizdir… Peki, işçi çocuğu, bu sistemden kurtulmak için ne yapmalıdır?