
Geçtiğimiz günlerde İstanbul, 5,8 büyüklüğünde depremle ve buna eşlik eden yüzlerce artçıyla sallandı. Herhangi bir can kaybı yaşanmasa da meydana gelen depremler, İstanbul’un olası bir faciaya ne kadar hazırlıksız olduğunu bir kez daha gösterdi. Aynı zamanda emekçilerin nasıl uyutulduğunu, sermayenin vahşi doğasını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi.
Deprem sonrası çok konuşulan çarpıcı konulardan biri acil toplanma alanlarının akıbeti oldu. İstanbul’da bulunan 493 toplanma alanından 416’sına, yani yüzde 85’ine AVM, rezidans ve gökdelenler dikilmiş durumda. Üstelik geri kalan 77 toplanma alanının da afet halinde toplanmaya uygun olduğu sanılmasın! Evlerin bahçeleri, küçücük çocuk parkları bile toplanma alanıymış gibi gösterilip, insanlar aldatılmak isteniyor. İstanbul’da yakın bir zaman içinde 7’nin üzerinde bir şiddette deprem olacağı herkes tarafından öngörülmüyor mu? O halde bu tablo hangi mantıkla açıklanabilir?
İstanbul nüfusunun önemli bir kısmı 1. derece, diğer bir kısmı da 2. derece deprem bölgesinde yaşıyor. Üstelik açgözlü inşaat şirketleri tarafından milyonlarca insanın oturduğu binaların uygun olmayan zeminlere, dayanıksız malzemelerle inşa edildiği biliniyor. Hatta İstanbul’daki yapıların önemli bir oranının hasarlı olduğu söyleniyor. Bunlar yetmezmiş gibi İstanbul’u deprem konusunda daha da güvensiz hale getiren uygulamalardan biri, yakın zamanda “İmar Barışı” adı altında yapıldı. Kaçak ve hasarlı yapılar hiçbir denetim yapılmaksızın sadece mal sahiplerinin beyanlarına göre ruhsatlandırıldı. Mesela Kartal’da 2019 Şubatında çöken ve 21 kişinin yaşamını kaybetmesine neden olan bina, böyle bir binaydı. Ayrıca “imar barışı” ile yapılaşmanın yasak olduğu bölgelerin sermayenin hizmetine sunulmasının önü açıldı. Neden milyonlarca işçi ve emekçinin canı yok sayılıyor, gerekli denetimler yapılmıyor, cezai işlemler uygulanmıyor?
Şu ifadelere bir bakalım; “1970’li yıllarda İstanbul’un Anadolu yakasında yapılan yapıların büyük bir kısmına inşaat malzemesini ben sattım. Kumları Marmara Denizi’nden, demirleri hurdadan çektik. Sadece biz değil tüm firmalar aynı şeyi yapıyordu. Deprem olursa İstanbul’a ordu bile giremez, ölen şanslıdır!” Bu itiraflar, inşaat patronu Ali Ağaoğlu’na ait… Elbette bu sermayedar, bu yaptıklarından dolayı kimsenin hesap sormayacağını bildiği için rahatça konuşuyor. On sene öncesinde sarf ettiği bu sözlerle, AKP’nin başlattığı “kentsel dönüşümü” haklı göstermeye, insanları paniğe sürükleyerek kendisi için kârlı bir yatırım alanı açmaya çalışıyordu. Ama aynı zamanda 1999 depremindeki ölümlerden kendisinin de sorumlu olduğunu adeta kabul ediyordu! Bu açıklamalar hafızalardan silinmemişken, geçtiğimiz günlerde Varlık Fonundan 1 milyar 670 milyon lira harcanarak, arasında Ağaoğlu’nun şirketinin de bulunduğu 3 inşaat şirketi batmaktan kurtarıldı! Neden? Bu pervasızlık nasıl açıklanabilir?
1999 Marmara depreminin ardından, sözümona depremin yaralarını sarmak için getirilen Özel İletişim Vergisi’ni hatırladık mı? Nerede toplanan paralar? Devlet, deprem vergisi diye de bilinen bu vergi yoluyla bu güne kadar 60 milyar lirayı aşkın gelir elde etti. Bu paraların nereye, ne için harcandığı bilinmiyor ama deprem hazırlıkları için harcanmadığı ortada! Yetkililere bu konuya dair sorular yöneltildiğinde ise “bu mesele siyaset üstü, siyaseti karıştırmayın” denerek geçiştiriliyor. Neden?
Kardeşler, depremin sonuçları gerçekten siyaset üstü müdür? Elbette hayır! Örgütsüz olduğumuz için uyutulmaya çalışılıyoruz! Depreme karşı en az önlem alınan bölgelerde, en riskli binalarda emekçilerin yaşadığını bilmeyen var mı? Peki, milyonlarca emekçinin canı neden hiçe sayılıyor? Madenler, inşaatlar, fabrikalar neden işçilere mezar oluyorsa, iş cinayetleri neden günden güne artıyorsa işte o sebepten! Sendikalaşma hakkını kullanan işçileri işten atan patronlara neden ceza verilmiyorsa, insan hayatını yok sayan inşaat şirketlerine de işte o sebeple dokunulmuyor! Çünkü adına kapitalizm denilen bu düzen, sermaye sınıfının düzenidir. Sermaye sınıfı için emekçilerin canı değil kâr önemlidir. Eğer önlemler alınırsa deprem öldürmez! Ama örgütlü olmazsak, canımıza kast edenlere karşı çıkmazsak deprem öldürür! Bu yüzden, depreme karşı önlemlerin alınması için mücadele etmeliyiz. Bunu geleceğimiz için yapmalıyız!