
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçtiğimiz günlerde Eylül ayına ait enflasyon rakamlarını açıkladı. 26 aylık uzun bir aradan sonra, enflasyonun tekli hanelere düştüğünü ilan etti. Açıklanan rakamlara göre, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) geçen yılın aynı dönemine göre yıllık yüzde 9,26 oldu. Enflasyonun tekli hanelere düştüğü böylece ilan edildi. Aslında olan, fiyatların genel yükselişinin bir önceki yıl veya aya göre hız kaybetmesidir.
Enflasyon yüzde 9,26 oldu deniliyor ama aslında bu rakam, enflasyon endeksindeki artışın yıllık ifadesidir. Enflasyonun geçen yılın aynı ayına göre ne kadar arttığını gösterir. Gerçekte ise sepetteki bazı fiyatlar artmıştır, bazı fiyatlar düşmüştür. Ama sepetteki ürünlerin fiyat ortalaması dikkate alındığında, fiyatlar genel olarak artmıştır.
Enflasyonun düştüğüne yönelik haberler, toplumda fiyatların düşeceğine, ekonominin rayına oturacağına dair bir beklenti oluşturur. Yani enflasyon düşmüşse, sebzenin, meyvenin, etin fiyatının da düşeceği, milyonlarca işçinin hayatında kısmi de olsa bir iyileşme olacağı beklentisi yaygındır.
Oysa enflasyon demek, fiyatların genel düzeyinin sürekli olarak yükselmesi demektir. Sıfırdan büyük her rakam, her ondalıklı sayı fiyatların arttığı anlamına gelir. Tek haneye düşmesiyle övünülen 9,26’lık enflasyon oranı da fiyatların bu oranda arttığını anlatır, düştüğünü değil! Üstelik önceki yıl zamlanan ürünlerin üzerine daha da zam yapıldığını anlatır. Düşen bir şey var, o da işçinin alım gücü. Enflasyon karşısında işçinin alım gücü geriliyor, yani reel ücretler düşüyor. Kriz öncesindeki alım gücümüzün korunması için bile, önce eriyen ücretlerin telafi edilmesi ve ayrıca zam yapılması gerekiyordu. Ancak eriyen ücretlerimiz telafi edilmediği gibi, yapılan zamlar resmi enflasyonun bile çok altında kaldı.
Enflasyon sepetinde ne var?
TÜİK, enflasyon (TÜFE) endeksini yaklaşık 29 bin işyerinden 418 mal ve hizmete ait 540 bin değişik fiyatı derleyerek hesaplıyor. TÜFE ağırlıkları ve sepeti oluşturulurken hanehalkı bütçe anketi, kurumsal nüfus bireysel tüketim harcamaları, çıkış yapan yabancı ziyaretçiler ve idari kayıtlardan elde edilen harcama ve ciro bilgilerini (cep veya sabit telefon görüşme ücretleri, şans oyunları, sigortalar, vb) kaynak olarak kullanıyor. Sepetteki ürünler, ağırlıkları yani günlük hayattaki ortalama kullanım yoğunlukları dikkate alınarak sıralanıyor. Bu noktada, hem ağırlıkların oluşturulmasında hem de işyerlerinin belirlenmesinde soru işaretleri oluşuyor. Bu 30 bin işyerinin hangileri olduğu, pazardansa hangi pazardan, markettense hangi marketten alındığı, ne zaman alındığı TÜİK tarafından açıklanmıyor. Gıdadan beslenmeye, ulaşımdan konut harcamalarına, sağlıktan ev eşyası harcamalarına kadar 418 ürün veya hizmetin kullanım yoğunluğu sınıfsal aidiyete göre değişiyor. İşçilerin büyük çoğunluğu sepetteki ürünlerin büyük bir kısmına ulaşamıyor. Bu nedenle de bunların işçiler açısından ağırlıkları sıfır. Sonuç olarak TÜİK’in sepetindeki fiyatlarla çarşı-pazardaki fiyatlar tutmuyor. Bu da gerçek enflasyon ile TÜİK’in rakamlarla oynayarak açıkladığı enflasyonun farklı olduğunu gösteriyor. Zaten işçi ve emekçilerin enflasyonu, açıklanan resmi enflasyondan farklı hissetmesinin nedeni de budur.
Yandaş medyanın yansıtmaya çalıştığı biçimiyle, başarı hikâyesinin mumu ilk zam haberine kadar yanabildi. Aslında çarşı-pazardaki durumu yaşayarak bilen işçiler için başarı sözünün hiçbir karşılığı olmadığı ortada. Zira TÜİK’in açıklamalarını takiben elektrik bir kez daha %15 zamlandı. Ardından zam yağmuru devam etti. Köprü ve otoyollar ile hızlı tren ve PTT gönderi ücretleri de peş peşe %20 zamlandı. Doğalgaz ve toplu ulaşım ücretleri bir süre önce zamlanmıştı. Otoban ücretleri son bir yılda yüzde 40 oranında zamlandı. Son bir yılda elektrik %60,6 zamlandı. Makarna bu süre içinde %58, pirinç %50, beyaz peynir % 61,5 arttı. Fiyatlar artarken işçilerin ücretleri yerinde saydı.
Elektrik zamlarının ardından bir ekonomi programına konuk olan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Başkanı Mustafa Yılmaz, “enerjinin üretim maliyetlerine bakınca zararına satış yapmak eşyanın tabiatına aykırı” sözleriyle yapılan zamların haklılığını savundu. Fakat ne hikmetse, enflasyon karşısında işçilerin eriyen ücretlerinin arttırılması söz konusu olduğunda, eşyanın tabiatı kanunu unutuluyor!
YEP müjdesi: Ücretler enflasyon hedeflerine göre belirlenecek!
Sepetteki ürünlerin fiyatları incelendiğinde enflasyon rakamlarının gerçekle çok da örtüşmediği görülebiliyor. Ancak bu rakamlar özel sektörde ve kamuda çalışan işçilerle emeklilerin ücretlerinin arttırılmasında belirleyici bir rol oynuyor. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından açıklanan Yeni Ekonomi Programına (YEP) kadar, ücretler açıklanan son TÜFE esas alınarak belirleniyordu. Albayrak sunumunda ücret zamlarının YEP’teki enflasyon hedeflerine göre belirleneceğini duyurdu. YEP’te 2020’de enflasyon %9,8, 2021’de ise yüzde 6 olarak hedefleniyor. Yani enflasyon, hedefin çok üzerinde çıksa bile ücretlere yapılacak zamlar hedef oranların üzerine çıkamayacak.
Artan fiyatlar, uzayan iş saatleri, eriyen ücretler, işsizlik korkusu, geçim sıkıntısı nedeniyle işçiler için yaşam şartları günden güne zorlaşmaya devam ediyor. Siyasi iktidar, gerçeklerle örtüşmeyen hedefler belirleyip işçilerin alım gücünün daha da düşmesine neden olacak adımlar atmaktan geri durmuyor. Yapay ayrımları körükleyerek, gerçekleri çarpıtarak, tersyüz ederek, yalanla, dolanla oluşabilecek tepkilerin önüne geçmeye çalışıyor. Emekçiler bu yalanlara kanmamalıdır.