
Kardeşler, bir servis şoförü olarak bugün sizinle biraz dertleşmek istedim. Yaşadıklarımı, tanık olduğum şeyleri sesli düşünerek aktarayım sizlere. Yirmi yıl çalıştıktan sonra emekli olacağım, artık çalışmama gerek yok diyerek emekli oldum. Emekli maaşları ise malum… Hele gurbette okuyanlarınız da varsa yetmez bu maaş. Kahve köşelerinde vakit tüketmek de bize göre değil. Yıllardır servis şoförlüğü yapıyorum. Bunun bile bir sürü prosedürü var. En az beş yıllık bir ağır vasıta ehliyetin olmalı. Psikoteknik, SRC belgesi sağlık raporu vs. vs.
Sabahın ilk ışıklarında uyanır düşersin yollara. Kahvaltı yapman mümkün değil. Her servisçinin ayaküstü uğradığı mutlaka bir çay ocağı, simitçisi bulunur. Her şey ayaküstü olur. Zaman yitirilmeden, her durağın bir vakti vardır. Servis beklemez. Servis beklenilir. Uykusunu hâlâ alamamış işçileri duraklarından bir bir toplarsın. Geç kalan olur. Onlara istismar etmeyecekleri kısa zaman aralıklarla bekleme süresi tanırsın. Duraklarında sana ait güzergâhtakileri toplayınca, şehrin dışındaki organize sanayi bölgesine doğru çıkarsın yola. Radara yakalanmaman gerek. Çalıştığın işyeri bunu şoför hatası olarak görüyor ve sana ödetiyor. En küçük radar parası iki yüzeli, üç yüz lira. Servis şoförleri genellikle emekli insanlardan seçiliyor. Sigorta primleri ödenmediği için bu servis patronlarının işine geliyor. SSK ya destek pirimi yatırıp işlerini görüyorlar. Maaş piyasası belli, ek iş olarak bakıldığı için bir örgütlülük yok. Radarlar resmen maaşlarımızın ortağı. Yavaş gitsen geç kalıyorsun. Hızlı gitsen radara yakalanıyorsun. Resmen cambazlık yapıp duruyoruz.
Sabah servise binenler koltuğa oturur oturmaz uyurlar. Derin bir sessizlik olur. O yüzden sabahları asla radyoyu açmam. Yarım saat daha uyusunlar diye. Mesai çıkışları yorgun bedenleri tekrardan evlerine taşırım. Herkes rahat bir koltuk kapma telaşına düşer, sevdiği biriyle yan yana oturmak ister. Şakalar döner. Birbirlerine takılır işçiler. Genellikle de ya servis şoförlerini ya da aşçıları topa tutarlar.
-Bulmuşsunuz işin kolayını vurun servisçilere, aşçılara derim ben…
Hâlâ ana-baba akraba üzerinden köyle ilişkileri devam edenler var. Onlar ya patates, nohut, sarımsak, salça ya da bal-pekmez satarlar. Aldıkları asgari ücret yetmediği için buralara tutunurlar. Mesleği olanlar tatil günlerinde araya ek iş sıkıştırırlar, hiç dinlenmezler. Gece vardiyası çıkışlarında ise arabaya binip hemen uyurlar. Gece vardiyası zordur. Uykusuz bedenler, inecekleri yere gidene kadar derin uyku çekerler. Arabaya binenleri bilip duraklarında indirmezsen, onca yorgunluktan sonra bir de onları yürütürsün. Yürütmemen gerekli… En curcuna servis, sabah işe başlayıp da saat dörtte işten çıkış servisidir. Radyo açılır, şarkılar, şakalar…
Bir Bedo dayımız var. Kraldan çok kralcıdır. Fabrikayı, patronları öve öve bitiremez. Yüksek sesle herkesi susturur, hep o konuşur üste çıkmaya çalışır. Aşçı Bedo dayımız “Tayyip baba” der dururdu. Serviste onu destekleyen kalabalık bir taraftarı olurdu genellikle. Kısa bir örnek vereyim bu konuda. Bir gün yine yüksek sesle “bakın arkadaşlar bu hükümetimiz kıdem tazminatıyla ilgili ne güzel bir yasa çıkartıyor. Bir gün bile çalışsan kıdemin tazminatını alacan…” dedi. Epey de bir taraftarı var.
-Bedo dayı dedim “bak hele, elindeki sadece bir elma şekeri. Devamında bize giren kazığı niye anlatmıyorsun.”
-Ne kazığı
-Kıdem tazminatı fona devrediliyor. Artık bir yıl çalıştığında kıdem otuz gün üzerinden değil on beş gün üzerinden hesaplanacak. Üstelik 10 yıl fondan çekemeyeceksin. Patron seni istediği zaman işten atabilecek! Bu kazık değil mi?
-Yok böyle şey!
-Ben yalan mı söylüyorum? Okuyorum, haberleri dinliyorum da öyle konuşuyorum.
-Sen onları solcu gazetelerinde okuyorsun. Hepsi yalan dolan haberler onlar.
-Bedo dayı ben işçiyim senin gibi. Hepimiz emekçiyiz, kardeşiz, ayrıca iyi öğren araştır öyle konuş. Reisi övmekle olmuyor bu işler. Bizim ekmeğimiz küçülüyor.
-Öyle bir şey yok, yalan hepsi.
-Bak Bedo dayı bunu araştır, eğer ben yalancı çıkarsam söz servisteki herkese kebap ısmarlayacağım. Bir maaşım helal hoş olsun.
Tabii ki ben doğruyu söylüyordum. Kebap da ısmarlamadım. Buna benzer onlarca konuşma yapıyoruz ama zorluklarla da olsa ilerliyor hayat. Diyeceğim şudur kardeşlerim; alttan alta bir sessizlik bir öfke birikiyor. İktidara destek veren işçilerin ondan uzaklaşması adım adım oluyor ama oluyor, bunu görüyor tanık oluyorum. Her gün zam geliyor. Maaş artmıyor. Onca yorgunluk ve çaresizlik… Üretenler bir gün ellerini toprağa basıp ayağa kalkar mı? Evet, gidiş o yönde. Mayalanma oluyor ve kabarmanın da zamanı gelecektir. Son aylarda görüyorum ki artık servislerde yüksek sesle bu hükümet savunulmuyor. Bedo dayı gibilerin sesi çıkmıyor. Derin bir sessizlik ve belirsizlik var.
Ben emekli bir işçi de olsam, onca deneyimim de olsa, hâlâ UİD-DER okulunda bir işçi öğrenci, çırağım. Hâlâ ondan öğreniyorum. İyi ki işçi kardeşlerimin kurduğu UİD-DER var. UİD-DER yürüyor, mücadele büyüyor.