Ben Gebze’de metal sektöründe çalışan bir işçiyim. Çalıştığım işyerinin servisi bulunmadığı için işe otobüsle gidip geliyorum. Kocaeli Büyükşehir belediyesinin çıkarmış olduğu kent kartlarla “halk” otobüslerinde daha ekonomik bir rakamla yolculuğumuzu yapıyormuşuz! Herhalde yerel yönetimler biz işçileri düşünüyorlar! Ben de kent karta sahip oldum. İçine belli bir miktar para yükledim. Sabah işyerine giderken otobüs kalabalık oluyor. İşçiler işe geç kalmamak, patrondan fırça yememek için üst üste otobüse doluşuyorlar. Bu kent kartlardan herkes temin etmiş. Otobüse binerken cihaza tutuyoruz ve bakiyemizden yol ücreti düşülüyor. Yolcular bindikçe kartı okutuyorlar, ama çok sayıda işçinin kent kartında yeterli para kalmadığı için, her sabah cihazdan sıkça “BAKİYENİZ YETERSİZ” sesleri duyuyoruz. Bu duruma düşen işçi arkadaş şaşkınlık içinde sağa sola bakıyor ve utanıyor. Bu yaşananlara o kadar aşina olduk ki hemen hemen her otobüse bindiğimizde, genç işçi arkadaşlar da espri yapmaya başlıyorlar: “Aaa bu da fakir!”
Patronların ve devletin biz işçilere layık gördüğü bu yaşamda bizlerden üç kuruşla hayatımızı devam ettirmemiz bekleniyor. Ücretimizin önemli bir bölümü de vergi olarak devletin kasasına gidiyor. Biz işçiler alabildiğimiz ekmekle doyduğumuzu zannediyoruz. Yani anlayacağınız hepimiz fakiriz. Utanmaya hiç gerek yok, işçi olduğumuzun farkına varıp, bizlere bu hayatı layık gören sisteme karşı gücümüzü birleştirmeliyiz. Bu sistemden ne beklenebilir ki? İşçi sınıfına verebileceği tek ve gerçek şey; açlık, sefalet, yoksulluk ve ölüm.
“Bakiyemiz” kapitalist sistemde hiçbir zaman yeterli olmayacak. Olmasını da beklemek kendimizi kandırmaktan öte bir şey değil. Yaşadığımız sistemin gerçekleri ortada; ya bunları görüp, örgütlenip, insanlığın kurtuluşu için mücadele edeceğiz ya da kapitalist sistem içinde açlık ve yoksulluk çekerek ölüme biraz daha yaklaşacağız.