Ben Kent Gıda fabrikasında çalışan bir işçiyim. Birkaç gün öncesinde arkadaşımın başına gelen bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum.
Ben Kent Gıda fabrikasında çalışan bir işçiyim. Birkaç gün öncesinde arkadaşımın başına gelen bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum. Arkadaşım, öğle paydosunda yemekhaneye giderken merdivenlerde sendika temsilcilerinden bir tanesiyle göz göze geliyor ve fabrikada yaşanan süreçten kaynaklı olarak bakışlarını biraz sertleştiriyor. Ertesi gün “sert şekerin koordinatörü” (kendisi, işçileri sürekli koyuna benzetmesi ile tanınır) arkadaşımızı odasına çağırarak şöyle diyor: “Neden dün sendika temsilcisine o şekilde baktın?” Bizleri temsil etmek için o koltuklara gelen sendikacılar, bizleri korumak yerine, bizleri müdürlere, amirlere şikâyet ediyorlar.
Sendika temsilcileri bizlerin gözünü korkutmak isterken, posta başları da içeride toplantılar düzenliyor ve şöyle diyorlar: “Arkadaşlar, arkadaşlarınız asılsız gerekçelerle atıldı. Sizler de iş sahası içinde kulaklıklarınızı çıkarmayın (sesten kaynaklı kulaklık takıyoruz) ve dikkatli olun” ya da “bu aralar ücretsiz izin almayın, yıllık izninizden kestirin, çıkartılırsanız işsizlik parası alamazsınız” vs.
Kötü olan şimdi sendika mı? Sendikacı mı? Yoksa kendi çıkarları temelinde birleşip mücadele etmeyen işçiler mi? Sendikalar bizlerin çatısıdır. Kötü olan sendika değil. Bu topraklar, işçilerin sendikaları basıp taleplerini yerine getirmeyen bürokratların camlardan atılmasına da şahit oldu. Bugün işçiler sendikaları işbirlikçi bürokratlara teslim etmiş durumdadır. Sendikaları işlevli kılacak olan bizleriz. Yeter ki bilinçlenelim. Yeter ki örgütlenelim.