Dünyadaki tüm üretimi işçi sınıfı olarak biz yapıyoruz, zenginlik bizim emeğimizin ürünüdür. Üreten, var eden işçiler olarak dünya üzerinde milyarlarcayız, patronlar ise bir avuç. Fakat bir yaman çelişki var ki almış yürüyor. Kapitalist sisteme egemen olan bir avuç patron iken, boyun eğdirilen işçilerin sayısı milyonları, milyarları aşıyor. Sayıları patronlara göre kat kat fazla ama ezilen, sömürülen, horlanan işçiler…
Bu çelişki bir anda, kendiliğinden olmadı elbet. Bunun sebebi sayısal olarak fazla olsalar da işçilerin sınıf temelinde birleşememesi, birlik olamamasıdır. Peki, sermaye sınıfı bunu nasıl beceriyor? Patronlar, işçileri sürekli olarak yapay ayrımlarla bölüp parçalamanın, tek başına bırakmanın yollarını arıyorlar. Bu sebeple din, dil, ırk, mezhep, milliyetçilik, bölgecilik ve hatta cinsiyet ayrımını işçi sınıfının zihninin derinliklerine aşılıyorlar. İşçileri ayrıştırıyor, kutuplaştırıyor, sınıf kardeşine düşman ediyorlar. Birbirleriyle mücadele eder, rekabete tutuşur hale getiriyorlar. İnsani değerlerin içini boşaltıyor, sürekli olarak insanın toplumsal, dayanışmacı eğilimlerini köreltmeye çalışılıyorlar. Çok iyi biliyorlar ki insan hayatta birine güvenmeden, dost olmadan ya da başkalarıyla dayanışma içinde olmadan ayakta duramaz. Aslında tam da bunları yaptığında insan, insan olabilir, karşısına çıkacak her türlü zorlukla baş edebilir. Böyle bir durum da egemenlerin işine gelmez.
Çünkü işçi sınıfı ne kadar çok parçalanır, dağılırsa o kadar güçsüz ve etkisiz olur. İşçilerin suni ayrımlarla birbirlerine düşman edilmek istenmeleri bundandır. Egemenler örgütsüz, dağınık, başıboş işçi isterler. Böylece meydan onlara kalır. Onlar da işçilerin ürettiği zenginliğe rahatça el koyar, bu sayede düzenlerini sürdürürler.
İşçi sınıfının şairlerinin, ozanlarının dizelerine konu olmuş bir durumdur bu. Hasan Hüseyin bir şiirinde işçiye “seni kurtlar gibi hemcinsine boğdururlar” der. Ruhi Su ise Irmak şiirinde “ağaç demiş ki baltaya sen beni kesemezdin ama ne yapayım ki sapın benden” der. Tıpkı ozanların dediği gibi dünya üzerinde egemenler bir avuçlar ve aslında işçileri birbirine kırdırarak saltanatlarını sürdürüyorlar. Bölüp parçaladıkları işçileri iliğine kadar sömürüyorlar. Çevremize bakalım, nasıl da bölmüş, parçalamışlar. Nasıl da birbirine düşman etmişler. Fabrikalarda göçmen işçilerin, mülteci emekçilerin çalışması istenmiyor, düşük ücretlerin sorumlusu olarak görülüyor, dışlanıyorlar. Savaş mağduru oldukları görmezden geliniyor. İşçiler milliyetçilik, ırkçılık zehrine kapılarak sınıf kardeşlerine düşmanca hislerle yaklaşabiliyor. Kendi milletinden olanlara bile oy attığı partiden, doğduğu ilden, çalıştığı bölümden kaynaklı kinlenebiliyor, rekabete tutuşabiliyorlar. Kadın işçilere karşı yapılan ayrımcılık, hor görme ve dışlama durumu hemen her fabrikada mevcuttur.
İşçilerin bölünüp parçalanması, birbiriyle rekabete tutuşması, örgütlenmenin önüne geçiyor ve sömürü düzeninin ömrünü uzatıyor. Birlik olması gerekenler ayrı gayrı durduğu için sömürü çarkları dönmeye devam ediyor. Ancak emekçiler birbirine inanır, güvenir, birbirine sırtını yaslayarak yol yürürse bu oyunu bozabilirler. Dünya işçi sınıfının mücadele geleneğinde bunun birçok örneği vardır. Dayanışma, yardımlaşma ve paylaşma türlü güçlüklerin üstesinden gelebilmeyi mümkün kılar. Birbirine güvenerek, birlik ve beraberlik içerisinde olanlar, patronlar karşısında kendilerini yalnız ve güçsüz hissetmezler. Nasıl ki üretim sürecinde koca bir mekanizma gibi hareket etmek başarılabiliyorsa, bu birlikteliği sınıf mücadelesinde de başarmak gerekir. Gün ayrışma günü değil birleşme günüdür. İşçileri türlü hilelerle ayrıştıran, kutuplaştıran patronlar, sömürürken hiç birimizi ayırmıyor. Kriz hiçbir işçiyi, ayırmadan yakıp geçiyor. Ekmek küçülüyor, borçlar artıyor, kiralar yükseliyor, paralar pul oluyor, kazanılmış haklar elden gidiyor, işsizlik, hukuksuzluk had safhada.
Biz işçi sınıfıyız. Biz milyonlarız. Adı başka, rengi başka, dini başka, dili başka olsa da biz milyonların bir araya getirdiği koca bir sınıfın evlatlarıyız. Tüm bu saldırılara karşı koyacak gücümüz de var, irademiz de! Yeter ki birlik ve dayanışma içinde olmaktan, sınıf kardeşlerimizle omuz omuza mücadele etmekten sakınmayalım. Birlik olursak, güçlü, etkili olabiliriz. Hep birlikte sömürüye ve haksızlığa karşı durabiliriz.
Birleşen işçiler yenilmezler!